Paylaş
Kontratak mı dersiniz, karşı propaganda mı, nefsi müdafaa mı... Alman hükümetinin tepkilerine verdiğimiz karşılık bu.
Türkiye, sıkça tekrarlandığı gibi eski Türkiye değil, çok doğru. Fakat bu refleksler, eski Türkiye’nin reflekslerine benzemiyor mu?
‘En iyi savunma saldırıdır’ taktiği
Alın Büyükada operasyonunu... İnsan hakları savunucularının toplantısı basılmış, kamuoyuna ‘casus avı’ olarak yansımıştı ya...
Devam eden ve gizlilik gerekçesiyle delillerin açıklanmadığı bir soruşturmada şüpheliler, her gün manşetlerden suçlu diye afişe ediliyor. Mahkûmiyetleri kesinleşmiş gibi bağıra çağıra ‘terörist’ deniyor, suçları sabitmiş gibi ‘ajan’lıkları ilan ediliyor.
Neyle suçlandıklarını, elde ne gibi somut kanıtlar bulunduğunu soranlar da ‘ajanı’na sahip çıkmakla, ‘terörist’ini korumakla, ‘adamları’ enselenince panik yapmakla suçlanıyor.
Almanya’nın alarme olması, Peter Steudtner’in ajanlığının başlı başına bir ispatı diye lanse ediliyor. Yarası olmasa gocunur muydu mantığı...
Almanları zıplattığına göre, demek ki yakalananlar kesin Alman casusu, öyle mi?
HAKLIYKEN HAKSIZ DURUMA DÜŞMEMEK İÇİN
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Almanya’da casus muamelesi gören vatandaşlarımızı, imamlarımızı hatırlattı. Haksızlığa uğrayan derneklerimizi, vakıflarımızı... Kucak açılan FETÖ hainlerini, PKK teröristlerini...
Kimse bize yan bakamasın, yüzümüze parmak sallayamasın, bizi hizaya sokmak kimin haddine de... Tehdide boyun eğdiğimiz, şantaja pabuç bıraktığımız nerede görülmüş tamam da... Gerek Sözcü Kalın, gerekse Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na katılmamak ne mümkün de...
Deniz Yücel’le Peter Steudtner’i, Almanlara ders vermek için tutukladığımız izlenimi uyandıracak tepkiler akıllıca mı?
‘Bağımsız yargı’ kılıfı altında yaptıklarını biz de onlara mı yapıyoruz yani?
İyi de tutuklananlar gerçekten casus ve terörist değilse, hükümetlerinin hatasını suçsuz insanlara ödettiğimiz sonucu çıkmaz mı?
Alman devleti bize yanlış yapıyorsa, Alman yargısı bize yamuk yapıyorsa... Önümüze gelen Alman vatandaşını rastgele tutup o günahın cezasını suçsuz vatandaşlarına kesebilir miyiz?
Aliya İzzetbegoviç’in bilgeliğinden dem vuran, “Savaşı ölünce değil, asıl düşmanına benzeyince kaybedersin” sözünü şiar edinen biz değil miyiz?
Karşıtımıza benzersek önce ahlaki üstünlüğümüzü, sonra haklılığımızı, en son da mücadelemizi kaybedeceğimizi hatıra getirmiyor muyuz?
Almanya’yla soğuk savaş var aramızda ve çoğu konuda haklıyız. Fakat tepki biçimimiz, haklı davamızda bizi haksız duruma düşürmez mi? Onlara, hak etmedikleri halde haklı ve doğru çıkma demagojisi için bir fırsat kazandırmaz mı?
KOZU ELLERİNDEN ALMA SEÇENEĞİ DURURKEN
Peter Steudtner hangi gerekçeyle tutuklandı diye bakıyorsunuz...
Her protesto ya da gösterinin kaosa dönüşme ihtimali bulunduğundan... Kaos çıkarmayı da terör örgütleri istediğinden... Toplantı ve gösteri suretiyle, asıl kasıtları terör örgütlerinin amacına hizmettir. Kuvvetli şüphe vardır. Teröre yardım etmekten hapsine mi?
Teröre destek ve casusluk suçları böyle esnek tanımlanırsa, bu kapsama sokulamayacak kimse kalır mı peki dışarıda?
“Her Alman vatandaşı, absürt gerekçelerle rastgele gözaltına alınabilir, Türkiye’de hukuki güvence yok, oraya gitmeyin” diyen Alman siyasetçilerine koz vermez mi?
“Deniz Yücel’i FETÖ’cü generallerle takas etmeyi önerdiler, ahlaksız tekliftir, masum vatandaşlarımız siyasi amaçla rehin tutuluyor” diyen Alman medyasına, istismar kapısı açmaz mı?
‘İğrenç karalamaları’na, ‘küstah tehditleri’ne... Ciddi suç delillerini ortaya koyarak cevap vermek daha etkili olmaz mıydı?
Çirkin iftiralarını bir çırpıda suratlarına çarpıp onları rezil etmek varken neden uzatıyoruz, anlayan bana da anlatsın.
Paylaş