Zorlu zamanlarda acilen yapılması gereken 7 şey

İKİ: Türkiye’nin düşmanları, ortak düşmanlar olarak algılansın. Bu konuda tereddüde meydan verilmesin. Geçmişte yapılan hatalara takılıp kalınmasın. Mevcut durum göz önünde bulundurulsun.

*

ÜÇ: Türkiye’nin çıkarları konusunda asgari müşterekler saptansın... Siyasi hasımlık, siyasi hesaplar, siyasi polemikler falan... Bir tarafa bırakılsın. Karşılıklı gol atma çabasından vazgeçilsin.

*

DÖRT: Sosyal medyada sürekli kışkırtma üreten, sürekli karşıtlık üreten, sürekli düşmanlık üreten, sürekli ayrı düşmeyi hedefleyen berbat ve ayrıştırıcı dile teslim olmaktan vazgeçilsin.

*

BEŞ: Türkiye, uluslararası alanda masaya oturduğunda arkasındaki en büyük güç, içerideki birlik ve dayanışma olacaktır. Bu hiç akıldan çıkarılmasın. Buna ihtimam gösterilsin.

*

ALTI: Mehmetçiğin moralini bozacak, Mehmetçiğin motivasyonunu kıracak, Mehmetçiğin canını sıkacak her türlü yaklaşımdan uzak durulsun. Bu konuda en küçük bir ödün bile verilmesin.

*

YEDİ: Diyalog kurulsun... İktidar, muhalefete nasıl bir süreçten geçtiğimiz hakkında doyurucu bilgiler versin. Muhalefet, aldığı bu bilgileri büyük bir sorumluluk duygusuyla değerlendirsin.

HEYKELİ DİKİLİR

ÇİN’de çıkan... Bütün komşularımızı saran...

İran’ı perişan eden... İtalya’yı vuran... Irak’ta görülen...

Güney Kore’yi kasıp kavuran...

Neredeyse vakaya rastlanmamış ülke bırakmayan...

Şu lanet virüs...

Türkiye’ye hiç bulaşmadan yeryüzünden çekilip giderse...

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın heykeli dikilse yeridir.

*

NOT: Bu arada Zekeriya Öz denilen azılı FETÖ’cü elemanı çağrıştırdığı için şu “heykel dikme” muhabbetinden de hiç hazzetmediğimi söylemeliyim.

EN İFRİT OLDUĞUM TEPKİ BİÇİMİ

NE yapıyor Yunanistan?

Şunu yapıyor:

*

Gaz bombası atıyor, kurşun sıkıyor, bot batırmaya çalışıyor.

Niye?

Bizde 4 milyon olan mültecilerden birini bile içine almamak için.

*

Bu durum karşısında içimizden bazıları...

Yunanistan’ın bu insanlık dışı tavrına karşı zerre söz söylemeyip...

“Biz mültecileri saldık, böyle oldu... Bütün suç bizim... Biz salmasaydık böyle olmazdı” falan diyorlar ya...

En kıl olduğum, en gıcık kaptığım, en ifrit olduğum tepki biçimi budur.

OSMAN HOCA UYARMIŞTI

KEMAL Kılıçdaroğlu elini uzatmış, Devlet Bahçeli sıkmamış.

*

Siyaset dünyası, Osman Müftüoğlu’nun virüs nedeniyle yaptığı “Tokalaşmayın” uyarısını dikkate alsaydı...

Hiç böyle şeyler yaşanmazdı.

‘ŞEHİTLER TEPESİ’NİN KAYNAĞI OLAN ŞİİR

TÜRKİYE’de sağ/muhafazakâr kesimin sevdiği bir şairdir Arif Nihat Asya... Dini ve milli yönü kuvvetli şiirler kaleme almıştır. Arif Nihat Asya’nın en bilinen şiirlerinden biri “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” şiiridir.

Son günlerde iktidar ile muhalefet arasında keskin tartışmalara yol açan “şehitler tepesi” tanımlaması, işte o şiirde yer almaktadır.

Arif Nihat Asya, bu şiiri bir tepede gördüğü “Meçhul Asker Anıtı” üzerine yazmış.

İşte o şiirden birkaç dize:

*

 “Şehitler tepesi boş değil/Biri var bekliyor/Ve bir göğüs nefes almak için/Rüzgâr bekliyor/Türbesi yakışmış bir kutlu tepeye/Yattığı toprak belli/Tuttuğu bayrak belli/Kim demiş meçhul asker diye/.../Şehitler tepesi boş değil/Toprağını kahramanlar bekliyor/Ve bir bayrak dalgalanmak için/Rüzgâr bekliyor/Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin/Türbesi yakışmış bir kutlu tepeye/Tuttuğu bayrak belli/Kim demiş meçhul asker diye...”

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “şehitler tepesi” derken aslında işte bu şiire gönderme yapıyor. 

Dumlupınar Meçhul Asker Anıtı

Türkiye’de çeşitli kesimlerin kültürel beslenme kaynakları farklı... Bu nedenle iktidarın yaptığı göndermelerden muhalefetin haberi olmayabiliyor, muhalefetin yaptığı göndermelerden iktidarın haberi olmuyor.

Bu da bir sorun ama keşke tek sorunumuz bu olsa.

PAZAR SABAHI ANİDEN BAKAN ÇIKTI KARŞIMA

PAZAR sabahı. Evimin altındaki kafenin önüne atılan masalardan birine oturmuş, kahve içip gazete okuyordum.

Gazetelerden kafayı kaldırdığım anda...

Baktım, biri yaklaşıyor bana doğru.

Bir anda tanıyamadım spor giysiler içinde gelen kişiyi.

Sonra tanıdım tabii... Gelen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’du.

*

Yanında sadece bir arkadaşı ve bir koruması vardı Bakan Bey’in... Tantanalı bir giriş yapmadı yani... “Buyurun” diyerek davet ettim. “Hadi bir kahve içelim” diyerek oturdular masaya...

*

Pazar sabahı erkenden yola çıkmışlar. Yaklaşık iki saatlik bir yürüyüş yapmışlar. Taksim, Harbiye, Maçka Parkı, Nişantaşı... Güzergâh böyleymiş. Bu arada Atatürk Kültür Merkezi’ne de uğramışlar. Çalışanlar görünce şaşırmışlar.

Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Ersoy, protokolden, tantanadan falan hiç hoşlanmıyor. Sessiz, sakin bir şekilde şehrin sokaklarında dolaşmayı pek seviyor. Pazar günleri de fırsat buldukça bunu yapıyor. Daha önce Karaköy’den Galata Kulesi’ne uzanan bir yürüyüş yapmış.

*

Bu son sohbetimizde bir kez daha fark ettim ki Mehmet Ersoy’un beş tane ayırt edici özelliği var:

*

BİR: Devletin turizm politikasını belirlerken iş insanlarına özgü pratikliği ve faydacılığı asla terk etmiyor.

*

İKİ: Mizaç itibarıyla soğuk ve mesafeli biri. Öyle hemencecik bir samimiyet tesis edemiyor yani.

*

ÜÇ: Sadece işine odaklı ve mutluluğu sadece işe odaklı olmakta bulanlar vardır ya... Bakan Ersoy işte böyle biri.

*

DÖRT: Siyasetin kendine özgü ilişki biçimlerine pek yatkın değil ama yine de durumu idare edebiliyor.

*

BEŞ: Sohbet başka alanlara kaydığında hemen “Hadi biraz iş konuşalım” diyecek gibi bir hali var.