Paylaş
“Koca hükümetin yanılma hakkı var da bizim Torinolu Şaban’ımızın yanılma hakkı niye yok?”
*
Haklı bir soruymuş gibi görünüyor. Ama değil. Neden mi? Açıklayayım:
*
“Yanılma hakkı”nın olabilmesi için sürecin şöyle işlemesi lazım:
- Yanılacaksın.
- Gerçeği gördüğün anda “Yanılmışım” diyeceksin.
- Ama sıyırmak için değil, büyük bir içtenlikle “Yanılmışım” diye haykıracaksın.
İşte ancak o zaman “yanılma hakkı”ndan söz edebiliriz.
*
Sizin Torinolu Şaban’ınızın “yanılma hakkı”ndan söz etmek için...
Sürecin böyle işlemesi gerekirdi.
*
Peki süreç böyle mi işledi?
Hayır, tabii ki hayır!
*
Torinolu Şaban, baharı bekleyen kumrular gibi bekledi Fetullah Hoca’sının galebe çalacağı günün gelmesini...
Bekledi, bekledi, bekledi...
Galibiyet bir türlü gelmeyince de “pır” diye kaçıverdi.
*
- Tankların halkın üzerinden geçtiği...
- F-16’ların ölüm kustuğu...
- Köprüde katliam yaşandığı...
O uğursuz gecenin sabahında galip gelenler Fetullahçılar olsaydı...
Sizin Torinolu Şaban zafer kazanmış bir komutan edasıyla gelecekti Türkiye’ye...
*
Ne yapacaktı Türkiye’de?
Muhtemelen Galatasaray’ın genel kurulunu toplayıp birçok ismi çeşitli bahanelerle kovacaktı Galatasaray’dan.
*
Kovarken Mehter Marşı mı çalardı, yoksa İzmir Marşı mı çalardı?
Orasını bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum.
Çünkü Torinolu Şaban’ın yolundan gittiği gizli gündemli alçaklar, çıkarları için ikisini de çalabilir ve ikisini de kendilerine yakıştırabilir.
Tıynetleri böyledir.
KILIÇDAR’A VURARAK OLMAZ
AK Parti içindeki kararsızları, endişelileri, bıkkınları, trol teröründen illallah edenleri falan...
Kılıçdar’a vurarak ikna edemezsiniz.
*
Milliyetçiliği bayrak yapmış kesimleri, MHP’nin küskünlerini, Meral’cileri, Sinan’cıları, Ümit’çileri falan...
Kılıçdar’a vurarak ikna edemezsiniz.
*
Ekonomik durumlardan dertli olanları, işsiz kalanları, gelecekten umutsuz olanları falan...
Kılıçdar’a vurarak ikna edemezsiniz.
*
Liberalleri, özgürlükçü solcuları, beyaz yakalıları, Avrupa değerleriyle bütünleşenleri falan...
Kılıçdar’a vurarak ikna edemezsiniz.
TAVSİYELER
- KEDİYLE YAŞAMAK İSTEYENLERE: Sen onun sahibi olmayacaksın, o senin sahibin olacak. İyi düşün.
*
- BODRUM’A YERLEŞMEYİ DÜŞÜNENLERE: Birinci ay süper geçer, ikinci ay da öyle... Ama üçüncü aydan itibaren sıkılma başlar. İyi düşün.
*
- UYUYAMAYANLARA: Televizyonda piyes gibi bir film bul... Kısık sesli bir şekilde aç... Yorganı kafana çekip başla dinlemeye...
MEHMET UÇUM’A CEVAP: SÖYLEMEK İSTEDİĞİM ŞUDUR
“YENİ sistemde cumhurbaşkanı tek adam olmaya kalkarsa ne olacak?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan...
“Merak etmeyin, tek adam olmaya kalkan olursa milletim yakasına yapışır” diye cevap vermişti.
Ben de buna itiraz etmiştim.
*
Benim bu itirazıma Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan itiraz geldi.
*
Şöyle diyor Mehmet Uçum:
*
m Otoriterleşme eğilimi olursa hem Meclis ve yargı üzerinden sistem önlemi alır hem de bu halk gerekirse her türlü demokratik tepkiyi iki seçim arası dönemde gösterir.
- Halkımız kendini ifade etme özgürlüğünden asla vazgeçmeyeceğini 15 Temmuz Devrimi’nde gösterdi.
*
Mehmet Uçum’a şunları söylemek isterim:
*
- Katılıyorum: Halkımızın 15 Temmuz’da sergilediği demokrasiye sahip çıkma çabası, her türlü takdirin üzerindedir. Darbeye karşı seçilmiş meşru hükümetin yanında yer almak konusunda halkımız sınavı başarıyla geçmiştir.
- Ama unutmayalım ki... FETÖ’cü çetenin maceracı darbe girişimi ile seçilmiş cumhurbaşkanının otoriterliğe kalkışması arasında... Büyük bir mahiyet farkı var.
- Meşru cumhurbaşkanını, meşru Meclis’i, meşru hükümeti hedef alan bir alçaklığa karşı sokağa çıkmak ve demokratik tepkiyle bunu durdurmak mümkün...
- Ama sıra meşru cumhurbaşkanının otoriterleşmesine geldiğinde... İşin rengi değişiyor.
- Bir kere “Cumhurbaşkanı otoriterleşmiştir, tek adam olmuştur” hükmünü kim verecek? Bu hükmün doğruluğuna kim karar verecek? Otoriterleşen cumhurbaşkanı, böyle bir hükmün verilmesine imkân tanıyacak mı?
- Otoriterleşen cumhurbaşkanı, “Ben seçimle geldim, bana tepki göstermek darbeciliktir” diyerek emrindeki güvenlik güçlerini, demokratik tepki gösteren halkın üzerine gönderirse ne olacak? “Üç kişi bile bir araya gelemez, nokta” diye emir verirse ne olacak?
- Meclis ve yargı eliyle denetimin önemi, işte bu noktada öne çıkıyor: Meclis ve yargı eliyle yapılması gereken denetimin en küçük bir açığı bile olmamalı! Bu konu, “Nasıl olsa milletimiz yakasına yapışır” diyerek geçiştirilecek bir konu değildir.
*
Mehmet Uçum’un yazdığım diğer konularla ilgili de itirazları var.
Onlarla ilgili de sırası geldikçe düşüncelerimi yazacağım.
‘EVET Mİ ÇIKAR HAYIR MI’ DENDİĞİNDE NE DİYORUM?
BİR süre anlamlı bir şekilde susuyorum.
Konuşmaya başlamadan önce gerilim filminden fırlamış gibi bir eda takınıyorum.
Dikkatin tam anlamıyla söyleyeceklerime yöneldiğini fark ettiğim anda...
Sesimi kalınlaştırarak...
Fısıldayarak...
Ve biraz da kaygılıymış gibi görünerek...
Şöyle diyorum:
“Bıçak sırtı... Durum bıçak sırtı...”
*
Muhatabım evetçi ise de hayırcı ise de...
Hem kendisini yarıştan kopmamış hissediyor hem de umut ve korku arasında gidip geliyor.
*
Ben de kimseyi üzmemiş olmanın rahatlığıyla...
“Hadi bana eyvallah” diyorum.
KEMAL KURKUT OLAYI
DİYARBAKIR’da Nevruz alanına girişte polis kurşunuyla can veren Kemal Kurkut adlı üniversite öğrencisi genç için “Çantası vardı, canlı bomba olmasından şüphelenildi” falan deniyor.
*
Hakikati yazmak boynumuzun borcudur:
- Üstü çıplak olan Kemal Kurkut’un elinde, sırtında, yanında, yöresinde herhangi bir çanta yoktu.
- Elinde bir bıçak vardı ve biraz da taşkınlık yapmaktaydı... Bunlarsa onun öldürülerek etkisiz kılınmasının gerekçesi olamaz.
- Bu olayda sorumluluğu bulunanlar derhal yargı önünde hesap vermelidir. Çünkü adalet yoksa hiçbir şey yoktur.
Paylaş