Paylaş
Joe Biden’ın 8 ay önce yaptığı açıklamalar, sosyal medyaya düşmeye başladı yavaş yavaş...
*
Ardından olay çarpan etkisiyle büyüdü.
Büyüdü, büyüdü, büyüdü.
Bir fırtınaya dönüştü.
*
AK Parti açısından bulunmaz nimetti bu sözler.
*
Neden?
Çünkü AK Parti, çok uzun bir süredir şu iki tezi dillendiriyor:
- BİRİNCİ TEZ: Dış mihraklar, bilhassa Amerika iktidarımızı devirmek istiyor.
- İKİNCİ TEZ: Türkiye’de muhalefet milli değil, dış mihraklarla işbirliğine açık.
Joe Biden’ın açıklamaları, işte bu iki tezin de kanıtı gibiydi.
*
Cumartesi günü akşam sosyal medya, resmen bu tartışmayla “yıkılıyordu.”
*
İktidara yakın kesimler...
Bir yandan ABD’ye, bir yandan da muhalefete yükleniyorlardı.
*
Muhalefete yakın kesimler ise...
“Sekiz ay önce yapılan bir açıklama” ve “Bu AK Parti’nin işine yarar” cümlelerini devreye sokuyorlardı.
*
Tam da fırtına bu şekilde devam ederken...
İçimden şöyle dedim:
*
- Şu anda CHP Genel Merkezi’nden tüm haber merkezlerine “acil” kodlu bir davet gitse...
- “Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, saat 22.00’de ‘Haddini bil Joe Biden’ isimli bir basın toplantısı düzenleyecektir” dense...
- Kemal Kılıçdaroğlu, saat 22.00’de basın toplantısına çıksa...
- Konuyu oraya buraya hiç çekiştirmeden... Joe Biden denilen adama şöyle gürül gürül bir had bildirse...
*
Bekledim... Saat 17.00’de böyle bir davet yok.
Saat 18.00 yok... Saat 19.00... Saat 20.00... Yok, yok...
Saat 22.00 gelip geçti gözümün önünden... Basın toplantısı falan yok...
*
Bir zamanların çok meşhur bir sorusuydu:
AKP neden hep kazanıyor, CHP neden hep kaybediyor?
*
Anlattığım hikâye, bu sorunun en ama en önemli cevabıdır.
ÖZÜR DİLE VE OLAYI KAPAT ABDURRAHMAN DİLİPAK
ABDURRAHMAN Dilipak’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile tepkisi çeken cümlelerini aynen alıntılıyorum:
*
“AK Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar, hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum ‘yeşil sermaye’ de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim ‘yeşil sermaye’, davasına sadakat gösterip, bu fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi?”
*
Gelin, metin analizi yapalım:
*
AK Parti içindeki AKP’liler vurgusu yapılıyor, hemen ardından bunların desteklendiği söyleniyor. Ardından da “bu fahişelere ve onların türevlerine” deniliyor. Gayet net yani.
Okuduğunu anlama kapasitesi en alt seviyede olan biri bile...
Dilipak’ın AK Partili bazı kadınlara “fahişe” dediği sonucunu çıkarır.
*
Günlerdir “Ben öyle demek istemedim” deyip duran ve bin dereden su getiren Dilipak, şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup yazmış.
*
Buradan kendisine sesleniyorum:
*
Özür dile Dilipak...
“Bir anlık öfkeme kapıldım” de... “Hiç tarzım olmayan tarzda bir şey yazdım” de... “Çok ayıp ettim” de... “Yazımı geri çekiyorum” de... “İncittiğim herkesten özür diliyorum” de...
*
Olursa ancak böyle olur. Başka türlüsü katiyen olmaz.
MİLLETÇE ATLADIK BU HABERİ
BIDEN’ın sözlerinin üzerinden sekiz ay geçmiş.
Ve bu sözler, sekiz ay sonra Türkiye’de gündem oldu, olabildi.
*
Bazıları “Sekiz ay önce söylenmiş sözler nasıl oluyor da bugün gündem oluyor” diye soruyorlar ve işin içinde bir hinlik arıyorlar.
*
Olay gayet basit.
Milletçe atladık biz bu haberi...
*
Siyasetimiz topyekûn atladı... İktidarımız atladı... Muhalefetimiz atladı... Basınımız atladı... Televizyonlarımız atladı... Sosyal medyamız atladı...
Hepimiz ama hepimiz atladık. Hem de utanç verici şekilde atladık.
*
Bu atlama işini hiç hesaba katmadan “İktidar elinde tutuyordu, vakti geldiğinde gündeme soktu” diyenler var.
Böyle diyenlerin şuna diyecek bir şeyleri var mı acaba:
*
Kamuya açık bir demeçti bu. Hadi iktidar elinde tutup bekletiyordu diyelim... E peki iktidar dışı unsurların eli armut mu topluyordu?
SARIGÜL NEDEN PARTİ KURUYOR OLABİLİR?
İSTANBUL’a başkan olmak istedi. Olamadı.
“Benim ne güzel Şişli’m vardı, hiç değilse o yeniden benim olsun” dedi. Son seçimde tam bir şok yaşadı.
Ve böylece “koca Sarıgül”, bir anda kendisini siyaset denkleminin tamamen dışına itilmiş olarak buldu.
Bir iddiası kalmamıştı.
Adım atacak bir hali yoktu.
Bir nevi zorunlu erken emeklilik gibi bir şey.
*
Önünde iki seçenek vardı Sarıgül’ün:
Ya kendisini cemiyet hayatının içinde eritecekti, ya da “Ben de bir parti kurayım, belki karambolde bana da bir şeyler düşer” diyerek parti kuracaktı. İkincisini tercih etti.
*
Sarıgül’ü bu tercihe iten en önemli etkenin Davutoğlu ve Babacan olduğunu düşünüyorum.
*
Baksanıza, her iki isim de anketlerde “diğerleri” bölümünde yer almalarına rağmen siyasetin ciddi aktörleri oldular.
İMRENİYORUM
ELEKTRİKLİ araba sahibi olanlara... Güneri Cıvaoğlu’nun hayatına... Her an çıplak ayakla toprağa basma imkânı bulanlara... Bülent Ersoy’un lahmacunla kurduğu büyülü ilişkiye... Mutfakta harikalar yaratan adamlara... Her daim kendisini mutlu hissettiğinin altını çizmeye gayret eden Gülben Ergen kafasına... Bu devirde hâlâ sevdiğine akrostişle şiir yazana... Beethoven ile Neşet Ertaş’ı aynı potada eritene...
FENA HALDE İMRENİYORUM.
Paylaş