Paylaş
Ne istiyorsun Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’tan?
Ne diye bir köy öğretmeni olan Başak Hanım’ın izinli ve raporlu olduğu günleri diline doluyorsun ki?
Başak Hanım’ın en mahrem sağlık sorunlarının siyasetin mezesi haline getirilmesine mi vesile olmak istiyorsun?
Bununla mı gurur duyacaksın?
E hani eşler, evlatlar siyasi çekişmenin konusu yapılmayacaktı?
Sen değil miydin ağzını doldurarak “Biz savaşta bile insanlığını kaybetmeyen bir inançtan geliyoruz” diye böbürlenen?
Bu mudur senin insanlığın?
*
Ey iktidar sevdalısı!
Selahattin Demirtaş’la mücadele edeceksen... Bütün oklarını Selahattin Demirtaş’a yönelt.
Selahattin Demirtaş’la hesaplaş, Selahattin Demirtaş’la dövüş, Selahattin Demirtaş’la uğraş. Mertçe, delikanlıca, babayiğitçe...
Ve ahlaklı ol.
Adamın eşini, mücadelenin herhangi bir unsuru haline getirme.
Savaşta düşmanına bile yapmaman gereken şeyleri, siyasette muhalifine yapma.
*
Ey iktidar sevdalısı!
Fethullah Gülen, bugün İslami kesime az buçuk bulaşmış hemen herkesin ezbere bildiği o meşhur Necip Fazıl dizelerini okumuş.
Demiş ki:
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da kürsülerde defalarca okuduğu dizelerdir bunlar.
İşte bu iki dizeyi Fethullah Gülen okuyunca... Hemen atlıyorsun üzerine...
Diyorsun ki...
“Sur derken Diyarbakır’ın Sur’unu kastetti... İşte FETÖ ile PKK arasındaki işbirliğinin kanıtı.”
*
Ey iktidar sevdalısı...
Düne kadar “Hocaefendi, Hocaefendi, canım Hocaefendi...” diye etrafında dört döndüğün adam, bugün senin düşmanın haline gelmiş olabilir.
Bütün dikkatini, bütün enerjini, bütün varlığını onu yenmeye adamış olabilirsin.
Bütün bunlara eyvallah...
Fakat “eyvallah” denilemeyecek tek bir nokta var: Mücadelede ahlakını elden bırakmak.
Eğer inandığın bazı ilkeler varsa... Unutma ki o ilkelere göre... Savaşırken bile her şey sana mubah değildir.
Kısacası...
Söz konusu Fethullah Gülen olsa bile...
Haksızlık etme, cımbızlama yapma, sallama yapma, öküzün altında buzağı arama.
Ne kadar da şanslı bir adamsınız Chomsky
ALEV Alatlı, bildirici akademisyenler arasında yer alan meşhur Chomsky’nin Yahudiliğini diline dolayarak ırkçılık yapmış.
Chomsky için şöyle demeye getirmiş:
“Kendisi biliyorsunuz affedersin Yahudi’dir.”
Ardından da eklemiş:
“Bir numarası yok bu Chomsky’nin... Dilbilimci falan bile değildir.”
*
Buradan Chomsk’yi sesleniyorum:
*
Sayın Chomsky!
Çok şanslısınız bayım çok.
Alev Alatlı sizi tanır, bilir.
Hem de hakkınızda saydıracak kadar tanır, bilir.
Hem de hakkınızda saydırdığında kendisinin dikkatleri üzerine çekeceğinden emin olacak kadar tanır, bilir.
Fakat siz son nefesini verinceye kadar Alev Alatlı gibi bir olgudan asla haberdar olmayacaksınız.
İşte bu nedenle çok şanslınız çok.
Bize gelince...
Bizim kaderimizdir Alev Alatlı’ya maruz kalmak.
Ve biz, bu açıdan size göre çok daha bedbahtız.
AK Parti Sünni Partisi mi?
BİRTAKIM iktidar yanlıları oturmuşlar, CHP’nin yeni seçilen Parti Meclisi üyelerinin mezhep sicillerini belirlemeye çalışmışlar ve Parti Meclisi’ne seçilenlerin ezici çoğunluğun Alevi olduğunu fark etmişler.
En sonunda da hükümlerini vermişler:
“CHP, Alevi partisi haline geldi.”
*
Mezhep sorgulamasını nasıl yaptılar acaba? Bilmiyorum.
Memleketlerine mi baktılar, isimlerine mi baktılar, mesela “Haydar” ismini görünce “Hah, tamam bu Alevi’dir” mi dediler? Bilmiyorum.
Dolayısıyla verdikleri bilginin doğru olup olmadığını da bilmiyorum.
*
Ama velev ki doğrudur.
Buradan yola çıkılarak “CHP Alevi partisi oldu” denilir mi?
*
Bunun denilebileceğini savunan bütün AK Partililere bir “empati” denemesi yaptırmak istiyorum.
Şöyle bir deneme:
Kendilerine “AK Parti tam bir Sünni partisi” dense... Ne hissederler acaba?
*
Yoksa hiç mesele etmezler ve “Bize hava hoş aslanım, nasıl olsa Sünniler çoğunlukta” falan mı derler?
Vahim bir gün hatası
CAN Dündar’ın eşi Dilek Dündar’dan bir mesaj aldım.
*
Şöyle diyor mesajında Dilek Dündar:
“Günaydın. Dilek Dündar ben... Dün Can’ı ziyarete gittim. Size çok selam söyledi. ‘Köşesindeki gün sayısı bize çok iyi geliyor ama bir hata yaptı. Tatilden döndükten sonra 49. günü iki defa yazdı ve bir gün az sayılmaya başladı. Düzeltebilirse çok sevineceğiz’ dedi.”
*
Bizim gibi dışarıda olan hoyratlar için “bir gün” dediğin nedir ki! Sonuçta su gibi akan günlerden bir gündür.
Fakat içeride olanlar için “bir gün” demek, çok şey demektir. Bunu iliklerime kadar hissettim ve çok ama çok utandım.
*
Bu vesileyle Can ve Erdem için şu Sabahattin Ali dizelerini yolluyorum. Müziğini Ahmet Kaya’dan alarak mırıldansınlar:
“Dışarıda mevsim baharmış
Gezip dolaşanlar varmış
Günler su gibi akarmış
Geçmiyor günler geçmiyor.”
Paylaş