Paylaş
En son 2002 yılında Erdoğan ile Baykal, Uğur Dündar’ın yönettiği bir programda tartışmışlardı. Zaten 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra da barajı aşarak Meclis’e giren ikisinin partisi oldu.
1983 seçimleri öncesinde ise TRT’deki canlı yayında Özal ile Calp arasında “Köprüyü satarım”, “Sattırmam” tartışması yaşanmıştı. Özal, “Köprüyü satarım” dedi. Calp, “Sattırmam efendim” diye karşı çıktı. Özal iktidar oldu, Calp ana muhalefet lideri. Tabii seçimlerden bir gün önce Kenan Evren’in yayına çıkıp Özal’ı hedef alması da etkili oldu. Evren, Özal’ı hedef alınca millet mağdur olarak gördüğü Özal’ın yanında yer aldı. Tabii sadece mağduriyet etkili olmadı. Millet, Özal’ın ekonomiyi daha iyi yöneteceğine, dört eğilimi birleştiren ANAP’ın daha özgürlükçü bir parti olacağına inanmıştı. MDP’yi 12 Eylül’ün partisi olarak gördüğü için tercih etmedi.
5 ÜNLÜ TELEVİZYONCU
Seçimlere 6 gün kala Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın karşı karşıya geleceği yayın seçim sonuçları üzerinde etkili olacak. Binali Yıldırım’ın önce Uğur Dündar’ı önermesi, ardından Mahir Ünal ile Engin Altay’ın İsmail Küçükkaya ismi üzerinde uzlaşmaya varmaları bir kez daha merkez medyanın ne denli önemli olduğunu gösterdi. Binali Yıldırım, rakibinin mağduriyet algısı oluşturmaması için başından itibaren tartışmayı AK Parti’ye yakın olmayan bir moderatörün yönetmesini istedi. Stratejik olarak doğru bir tercihti. Böylece hem özgüvenini ortaya koydu hem de İmamoğlu’nun mağduriyet silahını elinden almış oldu. Havuzda 5 ünlü televizyoncu vardı. Ama sonunda Küçükkaya tercih edildi. İsmail Küçükkaya ne Binali Yıldırım’ın ne de Ekrem İmamoğlu’nun “yandaş” ya da “candaş” kategorisinden üzerinden mağduriyet üretebileceği bir isim değil. Adil bir yönetim sergileyeceğine inanıyorum. Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın programdaki performansları çok önemli olacak. Kendi kaderlerini kendileri belirleyecekler.
YSK’NIN İPTAL KARARI ETKİLEDİ
Bu arada Ramazan Bayramı’nın ardından anket firmaları sokağa çıkmaya başladı. Sahadan ilginç veriler geliyor.
1- İstanbul seçmeni 31 Mart’taki yerinde duruyor mu? Aldığım yanıt durmadığı yönünde. Blok halinde kaymalar yok ama değişiklikler var. 31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki farkın 13 bin 709 olduğu dikkate alınırsa, küçük değişiklikler büyük sonuçlara gebe. AK Parti’nin seçim sonuçlarına itiraz etmesi ve YSK’nın iptal kararı, İstanbul seçmeni üzerinde etkili olmuş. YSK kararının İmamoğlu lehine bir mağduriyet algısı oluşturduğu ve iptal kararına gösterilen tepkiyle ilk başlarda yükseldiği tespit edildi. Süreç ilerledikçe tepkilerin azaldığı ve “Çaldılar” söylemi ile yükselişin kısmen gerilediği belirlendi. Ancak 31 Mart seçimlerinde AK Parti ya da CHP’ye oy verdiğini söyleyenlerin içinde küçük bir kesim, 23 Haziran’da rakip adaya oy vereceğini ifade ediyor. Bu konuda elimde oranlar da var ama sadece bir araştırmayı değil, birkaç araştırmanın künyesini vermek suretiyle paylaşmayı daha doğru buluyorum. Demem o ki, seçmen 31 Mart’ta durduğu yerde durmuyor. YSK’nın iptal kararı, seçmen eğilimi üzerinde etkili olmuş.
SANDIĞA GİTMEYENLER BU KEZ GİDECEK
2- 24 Haziran seçimlerinde oy kullanan ancak 31 Mart seçimlerinde sandığa gitmeyen yüzde 4’lük bir kesim tespit edilmişti. 430 bin seçmene denk gelen bu kesimin yüzde 70’ini kırgın AK Partililer ve muhafazakâr Kürtler oluşturuyordu. AK Parti ve CHP’nin seçim stratejisini sandığa gitmeyen seçmenler üzerine kurmasının etkili olduğu gözleniyor. Yapılan ilk araştırmalar da yüzde 4’lük kesimin yüzde 80-90’ının 23 Haziran’da sandığa gideceğini gösteriyor. Ama ilginç bir denklem ortaya çıkıyor. Üç oydan ikisi Binali Yıldırım’ı, üçte biri ise Ekrem İmamoğlu’nu tercih ediyor.
SAADET OYLARINA DİKKAT
3- 31 Mart seçimlerinde Saadet Partisi 103 bin 300 oyla yüzde 1.21’lik bir oranı yakalamıştı. SP bu seçime de giriyor ancak oy oranı yarı yarıya gerilemiş durumda. Saadet Partisi’nin oylarının yönü seçim sonucunu belirlemede etkili olacak.
İstanbul seçimleri Türkiye seçimlerinin önüne geçti. Belli ki 23 Haziran, İstanbul seçimlerini aşan sonuçlara gebe.
Paylaş