Paylaş
Selvi Hanım, Kemal Bey’e bir haller oldu. Önceden devlet umuru görmüş, eski bir bürokrat, sakin bir siyasetçiydi. Bir süredir saat ve tarih verip bakanlıkların kapısına dikiliyor. “Kırın zincirleri, ben geldim” havasında konuşmalar yapıyordu. SADAT baskınıyla birlikte kendini aştı. Yok efendim Jammer’ler kullanarak telefon sinyallerinin kesilmesi. CHP milletvekillerinin gidilecek yerden son yarım saat içinde haberdar edilmesi. Özel araçların kullanılmaması, önceden hazırlanmış araçlarla hareket edilmesi gibi. Yakında CHP’deki toplantıları kozmik odaya alırsa şaşırmam. Bu işe kendini o kadar kaptırmış durumda.
Yakında Kemal Bey, gece baskınlarına başlarsa şaşırmam. Elinde telsiz, yüzünde maskeyle, “Faik sen kapıdan gir, Canan sen birlikleri çatıdan indir. Ekrem sen zaten kapıdan kovsalar bacadan inersin. Yine öyle yap” diye bir operasyonu yönetebilir.
Yukarıdaki bir mizah denemesi ama işin mizahlık tarafı kalmadı.
İSMET PAŞA TAKTİĞİ
Kılıçdaroğlu’nun son 1 yıldır sürekli gerilimi tırmandırması bir stratejiye dayanıyor.
Yoksa munis bir siyasetçinin içinden bir canavar çıkmış değil.
Bu stratejisi bir ölçüde İsmet Paşa tarzı yıpratıcı muhalefete benziyor.
27 Mayıs öncesi İnönü, Demokrat Partililere, “Sizi ben bile kurtaramam” demiş. Asker çizmelerini giymiş. “Şartlar oluşmuşsa ihtilal meşrudur” diye işareti vermiş ve Uşak’tan yola çıkmıştı. İnönü’nün Uşak gezisinde olaylar çıkmış hatta milli mücadelenin kahramanı olan Paşa’nın Uşak’ta taşlandığı haberi ülkeye yayılmıştı.
Nerede gerilim varsa İsmet Paşa oradaydı. İsmet Paşa nereye gittiyse orada büyük olaylar oluyordu. Topkapı ve Kayseri Yeşilyurt olaylarını takip ederek 27 Mayıs’a geldik.
Kılıçdaroğlu’nun yeni bir 27 Mayıs tezgâhı içinde olduğunu iddia etmiyorum. Öyle anlaşılırsa çok yanlış anlaşılmış olur. Peki ne söylemek istiyorum?
Kılıçdaroğlu, muhalefetin tartışmasız bir şekilde ortak cumhurbaşkanı adayı olmak için bilinçli olarak gerilimi yükseltiyor. Bunlar 2023 seçim stratejisinin bir parçası.
KAYBEDECEĞİNİ ANLADI MI
Ama bu stratejide bazı yanlışlar var.
Örneğin SADAT’a yaptığı baskın, kamuoyunun bir bölümünde, Kılıçdaroğlu 2023 seçimlerini kaybedeceğini anladı, şimdiden mazeret üretmeye çalışıyor şeklinde anlaşıldı.
İktidar değil tam aksine CHP, birtakım provokasyonlara girişecek. Kılıçdaroğlu şimdiden ön almaya çalışıyor diye düşünenler de çıktı.
Kılıçdaroğlu: “SADAT iç siyasete müdahale aracı olarak kullanılabilirmiş.” Erdoğan ne yapacak? Seçim sandıklarını mı basacak? Siyasi suikastler mi düzenletecek? Türkiye çadır devleti mi?
MEŞRU MÜCADELE
Erdoğan şimdiye kadar 15 seçime girdi. Hangisinde ne oldu? Dünyada hâkim denetiminde seçimlerin yapıldığı bir ülkeyiz. Kılıçdaroğlu herhalde tek parti döneminin açık oy, gizli tasnifi ile Mersin Arslanköy’de kadınların sandığı vermemek için üzerine oturdukları olayları hatırlıyor. Ama yanlış hatırlıyor. Çünkü o CHP tarihinin bir parçası.
Kılıçdaroğlu da bunu çok iyi biliyor. Sağ-sol çatışmalarının yaşandığı bir dönemde Ecevit’in seçim aracının Nevşehir’de saldırıya uğradığı, İzmir Çiğli’de Ecevit’e yönelik suikast girişiminin olduğu bir dönemde bile seçimler yapıldı. Türkiye’nin içinde bulunduğu huzur ortamında SADAT’ın iç siyasete müdahalesine kim izin verecekmiş? SADAT neden böyle bir provokasyona alet olacakmış?
GENÇLER KIYMA MAKİNELERİNE ATILIYOR
27 Mayıs’tan önce, gençler kıyma makinelerinden geçiriyorlar diye bir iddia ortaya atılmıştı. CHP’de bir heyet oluşturulmuş, yapılan incelemeler sonucunda böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıkmıştı. CHP heyeti raporunu sununca İnönü, “Bunu kamuoyuna açıklamayın. Millet öyle bilsin” demişti. Kılıçdaroğlu’nunki de o hesap.
Kimsenin seçimlere müdahalede edemeyeceğini en iyi Kemal Bey biliyor. Erdoğan’ın, meşru siyasetin dışında bir mücadele yöntemi olmadığının en büyük tanığı yine rakibi olarak Kılıçdaroğlu’dur. Ama o, ülkeyi germeye çalışıyor. Provokatif bir muhalefet yapıyor.
SEÇİMİ KAZANAMAYACAK
Amacı 2023 seçimlerine cumhurbaşkanı adayı olarak girmek.
İsmet Paşa da 27 Mayıs’a cumhurbaşkanı olacağım diye destek vermişti ama olmadı. Fakat ülke ağır bedel ödedi.
ERDOĞAN’A YARAR
Kılıçdaroğlu da bu provokasyonlarına devam ettiği sürece cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamayacak. Çünkü CHP negatif muhalefet yaparak seçimi kazanamadı. 7 Haziran ve 31 Mart’ta pozitif muhalefet yaparak başarı sağladı. Kutuplaşma ve gerilim Erdoğan’a yaradı. Kılıçdaroğlu, kutuplaşmayı körükleyerek aslında Erdoğan’a çalışıyor. Bunu seçim gecesi anlayacak ama onun açısından biraz geç olacak.
ERDOĞAN KARARLI GERİSİNİ NATO DÜŞÜNSÜN
12 Eylül’ün ilk icraatlarından biri Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermesi oldu. Carter, anılarında Demirel’in kendilerine zorluk çıkardığını ancak General Rogers’in “asker sözü” üzerine Kenan Evren’in Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdiğini anlatmıştı.
Ama işin aslı 12 Eylül Darbesi olmadan birkaç saat önce, Amerikalılar tarafından Atina’ya NATO’ya dönüş müjdesi verilmişti.
ABD, “Bizim çocuklar yaptı” dediği 12 Eylül Darbesi’ni destekledi. Evren de bu desteğin karşılığında Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdi. Oysa Türkiye, Avrupa Birliği’ne giriş ve Yunanistan’la silahsızlanma müzakereleri karşılığında NATO olayını bir koz olarak elinde tutuyordu. Ancak Evren’in onay vermesiyle birlikte Yunanistan NATO’ya döndü ve Türkiye önemli bir kozunu kaybetti.
NATO KOZU
Türkiye artık dış politikada ABD ne istiyorsa onu yapan ülke değil. Öncelikle dış politikanın bir “al-ver” süreci olduğunu öğrendik. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girme girişimi üzerine Türkiye, NATO kozunu kullanmaya karar verdi.
1- Türkiye, NATO’nun genişlemesine karşı değil. Kategorik olarak bir karşıtlık söz konusu değil, müzakereye açık bir pozisyon söz konusu.
2- Bu süreç sadece ABD’nin stratejilerine göre şekillendirilemez. NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye’nin hassasiyetleri de dikkate alınmalı.
3- İsveç ve Finlandiya’nın PKK ve FETÖ terör örgütlerine desteği ile silah satışı konusunda Türkiye’ye getirilen kısıtlamalar müzakere edilmeli.
KAPI KAPALI DEĞİL
Türkiye kapıyı müzakerelere kapatmış değil. Olan ne? Erdoğan, Türkiye’nin menfaatleri için masaya NATO kozunu sürdü. Uzlaşmaya varacak kadar esnek ama kazanımları elde edecek kadar kararlı. Erdoğan’ın şakası yok. Çünkü Türkiye’nin onayı olmadan Finlandiya ve İsveç’i alamazlar. Bundan sonrasını NATO düşünsün...
Paylaş