Paylaş
Erken seçime gidilecekse bu kararı iktidarın alması gerekiyor. Peki AK Parti’de o yönde bir çalışma var mı? Tek kelime ile yanıt vereyim, yok. AK Parti’de kimle konuşsam erken seçim diye bir gündemimiz yok diyorlar. Ama yine de şeytanın avukatlığını yapıp sormaya devam ediyorum. Bakanlar Kurulu’nda ve MYK toplantısında erken seçim konuşuldu mu? Hayır, yok. Ne Bakanlar Kurulu’nda ne MYK’da gündem dahi olmamış. Bakanlar ve parti yöneticileri Erdoğan’a sorma ihtiyacı hissetmemişler, Cumhurbaşkanı’nın ağzından erken seçim diye bir kelime çıkmamış. Koronavirüs sonrası normalleşme süreci ve ekonomi konuşuluyormuş.
İKİ KRİTİK NOKTA
Erken seçimi tartışırken iki noktayı göz ardı etmemek lazım.
1- Erdoğan erken seçime giderse yeni sistem gereği daha 2023 yılına kadar yapacağı Cumhurbaşkanlığının ilk dönemi de burada sona erer. Daha üç yılı varken Erdoğan neden erken seçime gitsin?
2- Şimdiye kadar Türkiye’yi erken seçime MHP Lideri Devlet Bahçeli götürdü. Bir anlamda erken seçimin anahtarı Bahçeli’nin elinde. 3 Kasım 2002 seçimlerine ve 24 Haziran 2018 seçimlerine Bahçeli’nin çağrısı üzerine gittik. O nedenle erken seçim denildi mi önce Bahçeli’ye bakmak gerekiyor. Bahçeli de “Herkes hesabını 2023’e göre yapsın” dedi. O zaman erken seçim konusuna bir nokta koymak gerekiyor.
İŞTE BAROLARIN YENİ SEÇİM SİSTEMİ
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın talimatından sonra dün AK Parti’nin hukukçuları baroların seçim sistemiyle ilgili çalışmalara başladı. Barolar, çarşaf liste usulüyle seçime giriyorlar. AK Parti ise nispi temsil sistemini getiriyor. Şimdi “Nispi temsil sistemi demokratik değil” diye bir tartışma başlatmanın anlamı yok. Çünkü milletvekilleri de aynı yöntemle seçiliyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçilirken meşru ama baroların seçiminde meşru değil; böyle bir mantık olmaz.
Sadece seçim sistemi değişmiyor. Aynı zamanda Türkiye Barolar Birliği’nin seçiminde baroların temsil oranları da değişiyor. Mevcut sistemde, Türkiye’deki her baro bir başkan, iki üye olmak üzere 2 artı 1 sistemine göre temsil ediliyor. Bu oran şimdi 1 başkan, 3 üye olmak üzere 3 artı 1 sistemine dönüştürülüyor. Ayrıca her bin üyeye bir delege verilecek. Mevcut sistemde her 300 üyeye karşılık 1 delege veriliyor Türkiye’de Bayburt hariç her ilimizde baro var. Türkiye Barolar Birliği seçiminde, her baronun üye sayılarına göre belirlenmiş bir kontenjan var. Barolar birliği seçiminde 561 kişi oy kullanıyor. En çok üyeye sahip oldukları için İstanbul 137, Ankara 52 ve İzmir 29 delegeyle temsil ediliyor. Anadolu’nun tamamını ikiyle çarpın, bir İstanbul etmiyor. Ha, bir de başka baroların kurulmasına izin verilmesi gibi bir düşünce yok. Baroların birliği korunuyor.
TABİPLER BİRLİĞİ YOK
Bir dönem Türk Tabipleri Birliği’nin seçim sisteminin de değişmesi gündemdeydi. Dün tekrar araştırdım. AK Parti’nin çalıştığı pakette yok. Koronavirüs nedeniyle sağlıkçıların fedakârlıklarının ön planda olduğu bir dönemde Türk Tabipleri Birliği’ne dokunulmuyor. Ama mimar ve mühendis odalarının seçim sistemi de değişiyor.
İTİRAZIM VAR KEMAL BEY
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmek isterken yanlış bir kıyaslama yapmış. Muhalefet lideri Cumhurbaşkanı’nı elbette eleştirebilir. Ama bu darbeyle demokrasinin, darbeciyle seçilmiş cumhurbaşkanının aynı kefeye konulmasına yol açmamalı.
Kılıçdaroğlu demiş ki “12 Eylül döneminde kaç kişiydi Türkiye’yi yöneten? 5 kişiydi değil mi? Evren ve diğer 4 kişi. Şimdi kaç kişi var? Bir kişi. O dönem de parlamento açıktı. Danışma meclisi vardı.”
İtirazlarımı sıralayacağım.
1- Temelden yanlış bir kıyaslama. Çünkü darbecilerle darbeciler, seçilmişlerle seçilmişler kıyaslanır. Kemal Bey, Evren’le kıyaslanan Erdoğan değil de Ahmet Necdet Sezer olsaydı o da yanlıştı. Çünkü siz darbeyle gelenle milletin oylarıyla seçileni aynı kefeye koymuşsunuz.
2- Sandıkla tankı eşit tutmuşsunuz. Kenan Evren o göreve seçimle değil, darbeyle gelmişti. Erdoğan ise seçimle cumhurbaşkanı oldu.
3- “O dönemde parlamento açıktı” demekle çok büyük bir yanlışa imza atmışsınız. Sanıyorum buna en çok sizden önceki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal itiraz edecektir. Çünkü Kenan Evren’in kapısına kilit vurduğu parlamentonun üyesiydi, 12 Eylül’den sonra yasaklı oldu. Kemal Bey, 12 Eylül’de parlamento açık değildi. Tam aksine, Kenan Evren 12 Eylül sabahı ilk iş olarak parlamentoyu kapattı. Parlamentoyu millet seçmişti. Örnek gösterdiğiniz danışma meclisini ise Kenan Evren’in başında bulunduğu Milli Güvenlik Konseyi seçmişti. Parlamentonun arkasında millet iradesi, danışma meclisinin arkasında ise darbecilerin iradesi vardı.
4- Darbeyle gelenle seçimle geleni eşit tutarsanız, o zaman kendi meşruiyetinizi de sorgulamış olursunuz. Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ecevit’le yarıştı, Çiller’le yarıştı, Yılmaz’la yarıştı. Bahçeli’yle, Baykal’la yarıştı. Siz CHP Genel Başkanı olduktan sonra sizinle yarıştı. Cumhurbaşkanı adayı oldu, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş ile yarıştı. İkinci kez Cumhurbaşkanı adayı olduğunda bu kez Meral Akşener’le, Selahattin Demirtaş’la, Muharrem İnce ile yarıştı. Oturduğu koltuğa Kenan Evren gibi tankla değil, sandıktan çıkarak geldi.
5- Listeyi çok uzatmak istemiyorum. Ama bir de Kenan Evren darbenin lideriydi, Erdoğan 15 Temmuz’da darbeyi önleyen lider oldu.
Paylaş