Paylaş
Ekonomistlere olan saygımdan dolayı işin mali boyutunu onlara bırakıyorum. ABD Başkanı Trump’ın doları bize karşı bir füze gibi kullanıp 7.2’ye tırmandırdığı 3 Ağustos 2018 tarihinden bu yana, ekonomi birinci öncelikli gündem maddemiz olmaya devam ediyor. Ama dünyada onlarca trilyon doların güvenli liman aradıkları, Türkiye’nin ise yabancı yatırımcı çekmeye ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyoruz.
1- Yerli yatırımcıyı kaçırmamak.
2- Yabancı yatırımcıyı çekmek.
Bunların gelip düğümlendiği noktayı ise ekonomiye güven oluşturuyor. Artık güçlü hükümetler güven açısından yeterli olmuyor. Para güvenli liman arıyor derken, hukuki güvencelerin sağlam olduğu limanlar kast ediliyor. Bakan Albayrak’ın ekonomide 3 yıllık hedefleri açıkladığı gün yargı paketinin Meclis’e sevk edilmesini o nedenle çok önemsedim.
Türkiye’nin yerli ve yabancı sermayeye güven vermesi lazım. Bunun için de güven verici bir iklimin sağlanması gerekiyor. Bunun için sadece ekonomiye ilişkin bazı önlemlerin alınması yeterli olmuyor. Ekonomi, hukuk ve özgürlüklerden oluşan bir “politika seti”nin olması gerekiyor. Yoksa dünyada en fazla faiz veren ülkelerden biri olarak Türkiye’ye para yağması lazım. Ama yağmıyor. Ülkedeki iklim o açıdan önemli. Bunun yolu da Meclis’e sunulan yargı paketinde olduğu gibi reformlardan geçiyor.
Yargı reformu paketinin muhalefete sunularak katkısının istenmesi, özlediğimiz uzlaşma siyaseti açısından olumlu bir yaklaşım.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
Burada paketin detaylarına girecek değilim.
Ama temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeler getirilmesini önemsiyorum. AB’ye tam üyelik müracaatını yaptığımız dönemlerde, “Korkularımızdan başka korkacak bir şeyimiz yok” diye yola çıkmıştık. Özgürlükler ülkesi olma yolunda adım adım ilerlerken, Türkiye Akdeniz havzasında en çok doğrudan yabancı yatırımcı alan ülke olma özelliğine kavuşmuştu. Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde Binali Yıldırım, “Kulaklarımızdan dolar fışkırıyor” diye bunu çok veciz bir şekilde açıklamıştı. Maalesef 15 Temmuz kanlı darbe girişimi bu iklime zarar verdi. Korkular, korkumuz oldu.
O açıdan yeniden reform gündemine dönülmesi önemli. Büyük bir beklenti içine girecek şartlar oluşmuş değil, ama yine de bir dönemin ünlü sloganıyla “Yetmez ama evet” diyorum. Bu paketin açtığı yoldan diğerlerinin de gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu ilkimin değişmesine ihtiyacımız var.
Yeni pakette, düşünce ve ifade hürriyetiyle ilgili suçlarda istinaftan sonra Yargıtay yolunun da açılması yararlı olacak. Çünkü CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun 6 yıl önce attığı ve içeriğine karşı olduğum tweet’lerden dolayı 9 yıl 8 ay hapis cezası almasını kimseye izah edemiyoruz.
CHP’NİN ÖNERİLERİ
Yargı reformuna ilişkin CHP’nin önerilerini üç başlıkta toplamak mümkün:
1- KHK ile kamudan ihraç edilenlerin pasaportlarının iadesinde yargı kararlarının esas alınmasını, ayrıca bir idari inceleme yapılmamasını istiyor.
2- Hakaret suçlarındaki Yargıtay yolunu açan düzenlemenin kapsamının genişletilmesini istiyor.
3- Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK’nın 299. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını talep ediyor. AK Parti bunu korumanın gerekli olduğunu düşünmüş olmalı ki, Meclis’e sunulan pakette böyle bir düzenleme yok.
İstanbul depreminden bile kriz üretmeyi başardığımız bir dönemde, yargı reformuyla ilgili süreçte iktidarın yaklaşımı umut verici, muhalefetin katkı sunma çabası da olumluydu.
İKLİM DEĞİŞECEK Mİ?
Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi denildiğinde bunların toplum tarafından hissedilmesi gerekiyor. Aynen sıcak ve soğuk gibi. O nedenle reformcu sürecin ilk yansımasının Osman Kavala davasına olmasını bekliyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul seçimlerinden sonra yeni siyaset tarzını “Kucaklayıcı politikalara devam etmek lazım. Hem AK Parti açısından hem de Türkiye’deki demokrasiyi geliştirme açısından önemli buluyorum” diye açıklamıştı. Kucaklayıcı siyasetin ilk adımı neden hak ve özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesi olmasın?
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sunduğu ekonomi programının başarılı olabilmesi için de Türkiye’nin yeniden reformcu kimliğine dönmesi gerekiyor. Buna dışarıdan ziyade içeride ihtiyacımız var. Hem de hava gibi, su gibi...
Sezen Aksu, bestelediği Kemal Burkay’ın ünlü şiirinde nasıl haykırıyordu: “İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse...”
Paylaş