Paylaş
Meğerse gazetecilerin çoğu bu soruyu sormak istiyormuş. “Yurtta sulh konseyi ile ilişkiniz var mı?” sorusu gelince Meral Akşener açtı ağzını yumdu gözünü. “Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, benden bunu çıkaramazlar. Çünkü yok. Bunu da en iyi Sayın Erdoğan bilir” mi demedi, ‘yurtta sulh konseyi’nin araştırılması için önerge verdiklerini ancak reddedildiğini mi söylemedi... Elbette ki “Yurtta sulh konseyinin siyasi ayağı benim” demesini beklemiyordum ama Akşener savunma yapmak yerine meydan okumayı tercih edince tekrar başa döndük. Ben hâlâ Bahçeli’nin bu konuda ne diyeceğini önemsiyorum.
CHP’nin önergesi önümüzdeki hafta Meclis’te görüşülecek. Bakalım oradan neler çıkacak... Keşke 15 Temmuz’u iktidar ve muhalefetin birbirini vurma aracı olmaktan çıkarsaydık, belki darbenin siyasi ayağına ulaşmamız daha kolay olacaktı.
Akşener’e son günlerde siyaseti sarsan ‘tiyatro fotoğrafını’ da sorduk. Başak Demirtaş, Selvi Kılıçdaroğlu, Dilek İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu’nun fotoğrafını kast ediyorum. “Siz davet edilseniz gider miydiniz” diye sorduk. “Ben gitmezdim” yanıtını verdi. İş geldi AK Parti ile ittifak yapıp yapmayacakları konusuna. Çünkü daha önce ‘Millet İttifakı’nı “Bir Katolik ittifakı değil” diye tanımlamıştı. Ama seçmenin bu ittifakın devamını istediğini söylemişti. Akşener, AK Parti ile ittifaka MHP’i kaşıyan bir yanıt verdi. “Bu soruyla ‘illet zillet’ diyen küçük ortağı neden huzursuz ediyorsunuz?” dedi. Akşener’e çok şey sorduk.
Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı bunlardan biriydi. Şifre gibi bir cümle kurdu. “Benim kişisel olarak inatlaşmak huyum yok” dedi. Yetinmedi. Üstüne basa basa “İnatla ‘ben, ben, ben’ deme yönüm yok” deme gereği duydu. Ama asıl üzerinde durulması gereken cümlesi, “Bu milletin, hepimizin nefes almaya ihtiyacı var. Bu seçmenin tekrar mutsuz olmasına sebep olmayız” oldu. Önümüzdeki günlerde bu sözün ne anlama geldiğini yazacağım.
MANSUR YAVAŞ CUMHURBAŞKANI ADAYI OLACAK MI?
ANKARA Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sabah kahvaltısında Hürriyet Ankara’nın konuğuydu. Ankara’ya o kadar odaklanmış ki torunu hakkında bir şeyler paylaştıktan sonra işi yine Ankara’ya bağladı. Öyle olunca sorular birbiri ardına geldi.
Mansur Yavaş’ı ziyaret ettiğimde makam odasının büyüklüğünden şikâyet etmişti. Tam 245 metrekareymiş. Ama bugün bir şeyi daha öğrendik. Makam odasının arkasında bir sağır oda varmış. Hani şu CIA’in, MİT’in merkezinde olan tipten; camsız, elektriği olmayan, üç kat yalıtımlı. Her türlü dinlemeye karşı olanından. Başbakanlık Konutu’nda FETÖ’nün dinlemeye yarayan böcekleri bulununca Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapılırken ilk işimiz “Sağır oda var mı?” diye sormak olmuştu. Külliye, 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi bir saldırı anında dahi ülkeyi yönetecek şekilde bir sisteme göre dizayn edildi.
Mansur Yavaş’ın damarına basmak için önceden Melih Gökçek demek yetiyordu. Şimdi biraz Sinan Aygün de öyle olmuş. Gökçek için, “Benimle televizyona çıkmak için bir sıfatı yok. Ruh sağlığı açısından torunlarıyla ilgilensin” dedi. Bakalım Gökçek’in buna yanıtı ne olacak? “Sinan Aygün’le de bir derdim yok” dedi ama TOGO Kuleleri için mahkeme kararını beklediğini söyledi. “Kamuoyuna açıklamalar yapacağım” diye ilave etmeyi ihmal etmedi. Mansur Yavaş, yapılan kamuoyu araştırmalarında memnuniyet oranının en yüksek olduğu belediye başkanı. Yüzde 68’ler civarında çıkıyor. Peki, Mansur Yavaş’ın genel siyasete ilişkin bir kariyer planlaması var mı? Bunu sorduğumuz an, bir telaşla “Yok yok. Ulusal siyasette bir planım yok” dedi. Daha açık sorduk. “Bir partinin genel başkanı olmak gibi bir düşünceniz var mı?” dedik. Bu kez daha net bir şekilde “Yok yok. Öyle bir hedefim yok” diye kestirip attı. Bu kez cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı sorusu geldi. Biz onu sıkıştırdığımızı düşünüyorduk ama o kısa ve net bir cevap verdi. “Yok. Öyle bir şey yok” dedi. Gerçi bu tür görevler istenilmez, millet isterse verir.
Yavaş, Ankara’nın sorunlarına odaklanmış durumda. Kimseyle polemiğe girmemeye özen gösteriyor. Ekrem İmamoğlu’nun kameraların önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği mektubu biliyorduk da Mansur Yavaş da bir mektup vermiş. Ama kameraların önünde değil. Ankara’nın arıtma sistemi ve Polatlı’nın su talebiyle DSİ’nin taşkınlarıyla ilgili yardım talebinde bulunmuş. “Yine Ankara’nın ihtiyacı olursa Sayın Cumhurbaşkanı’ndan randevu talep ederim” diyor.
YAKIŞIKLI AKADEMİSYENİN KİTABI
Onu televizyonlardaki tartışma programlarındaki seviyeli üslubu ile tanıyorsunuz. Bilgiye dayalı analizleri ve dış politikadaki değerlendirmeleri ile göz dolduran bir isim Prof. Dr. Kürşad Zorlu. Gönül bağı olduğu Türk dünyasını iyi tanıyan, liderlerle özel dostlukları bulunan Zorlu, Türk dünyasının aksakallısı olarak bilinen Nazarbayev’le ilgili bir kitap kaleme aldı. Bir süredir Merkel’in, Putin’in ve Trump’ın liderlik özellikleri üzerinde karşılaştırmalı olarak çalıştığım için bu kitap benim için ilaç gibi geldi. Çünkü Nazarbayev, Sovyet sisteminden gelip ülkesinde önemli bir değişimi gerçekleştiren bir lider. Devlet başkanı olduğu dönemde yetkilerini paylaşıp, sancısız bir geçiş dönemi yaşanmasını sağladı. O şimdi cumhurbaşkanı, hükümet ve parlamento arasındaki fiili koordinasyonu sağlıyor. Kazaklar ona “ulusun ebedi lideri” anlamında “el bası” diyorlar. Rus uçağının düşürülmesi sürecinde Türkiye ile Rusya arasındaki krizin çözülmesine önemli katkısı olan birisi. Anı zamanda Türkiye ile Özbekistan arasındaki yakınlaşmanın da mimarlarından.
Türk-Kazak Üniversitesi’nde 3 yıl görev yapan, Kazakçayı da iyi konuşan Kürşad Zorlu’nun kitabı hem Türkçe hem Kazakça olarak basılmış. Nazarbayev’in liderliğinin anlatıldığı kitabın bir diğer özelliği de akıcı bir üslupla kaleme alınmış olması.
Paylaş