Paylaş
Daha ne oluyor demeden, bu kez Cumhurbaşkanı resmi Twitter hesabından paylaşımda bulundu.
2053 VİZYONU
Cumhurbaşkanı, il başkanlarına seslenirken 2023 seçimlerine değindi. Ama “Türkiye’nin 2053 vizyonunu somutlaştıracak zihni egzersizler, beklenti ve talep tespitleri, analizler, teknik ve siyasi proje hazırlıkları için de şimdiden, ‘Bismillah’ demeliyiz” dedi. Ardından da “Başkalarının böyle bir derdi, böyle bir hazırlığı olmayabilir ama AK Parti’nin olmak zorunda” diye ekledi.
TÜRKİYE MODELİ PAYLAŞIMI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, il başkanlarına seslenişi bitirdikten hemen sonra bu kez resmi Twitter hesabından da‘Türkiye modeli’ başlıklı bir paylaşımda bulundu.
Buraya aynen almak istiyorum: “Biz Türkiye’yi, başkaları böyle istediği için değil, milletimiz layık olduğu için kalkındırmaya, geliştirmeye, ülkemizdeki hak ve özgürlükleri en geniş manada tesise çalışıyoruz. Kendimizle birlikte tüm dostlarımız ve kardeşlerimiz için de aynı mücadeleyi veriyoruz. Bunun adı, TÜRKİYE MODELİDİR. Dünyanın hiçbir yerinde, insani değerler üzerine bina edilmiş böylesine samimi bir demokrasi, adil bir kalkınma hedefi, köklü bir hak ve adalet ideali bulunmamaktadır.”
Erdoğan, “İnşallah 2053 vizyonumuzu işte bu model üzerine inşa edeceğiz” diyor. ‘Türkiye modeli’nin büyük harflerle yazıldığı metinde, aslında 2053 vizyonunun parametreleri veriliyor.
REFORMLARLA BÜYÜDÜ
AK Parti reformlarla büyüyen bir parti oldu. Yaptığı reformlarla hem kendisini dönüştürdü ve geliştirdi, hem de Türkiye’nin önünü açtı. 3 Kasım 2002 tarihinde Kürt sorunundan askeri vesayete kadar bir yasaklar listesi yapsaydınız, herhalde birkaç sayfaya ancak sığardı. Cezaevinde annenin çocuğuyla Kürtçe konuşmasının yasak olduğu bir dönemden bahsediyorum. Türkiye yasaklar ülkesiydi. Kürtçe konuşma yasağından darbelere meşruiyet kazandıran TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesine kadar.
AK Parti hem demokrasinin üzerindeki vesayetleri kaldırdı, hem de yaptığı reformlarla Türkiye’nin yasaklar ülkesi olmaktan çıkmasına hizmet verdi. Bunları yaptığı için 18 yıldır iktidarda. 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olduktan sonra AK Parti’de “İkinci dönemde imkân vermeyebilirler. O nedenle ilk dönemlerde reformları yapma konusunda elimizi çabuk tutmalıyız” yönünde değerlendirmeler yapılmıştı.
AK Parti sadece reformlar yaptığı için ayakta kalmadı elbette ki. Ekonomiyi büyüttü. Darbelerin karşısında dik durdu. 27 Nisan e-muhtırası verildiği gece, “Türkiye’nin geleceğinde ya biz olacağız, ya onlar” diye değerlendirmeler yapılmıştı. 15 Temmuz’da ise Erdoğan, Türkiye’nin darbeler konusundaki makus talihini yendi.
YENİ BİR ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM
AK Parti boğaz köprüleri yapan, denizin altından yol geçiren, insansız hava araçları ile savunma sanayisinde yeni bir dönem açan, Ayasofya’nın zincirlerini kıran bir iktidar oldu. Ancak partide bir süredir topluma yeni bir şeyler söylenmesi yönünde bir arayış vardı. Özellikle de İstanbul seçimlerinden sonra bu talep zirveye ulaşmıştı. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘2053 vizyonu’ ya da ‘Türkiye modeli’ dediği, bu hazırlıkların ipuçlarını yansıtıyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, yeni döneme ilişkin yeni bir hikâye yazma arayışı söz konusu. Siyasetbilimcilerinden, sosyologlardan, iktisatçılardan, vizyon sahibi kişilerden oluşacak bir komisyon kurulması üzerinde duruluyor. 2053 vizyonuna yönelik olarak hem öneriler alınmaya, hem de isimler üzerinde egzersizler yapılmaya çalışılıyor. Daha önceki vizyon belgelerinde yasaklara karşı özgürlükleri önceleyen bir hedef söz konusuydu. Bunların önemli bir kısmı da hayata geçirildi. Ama bu kez hak ve özgürlükler kadar kalkınma boyutu da önem arz ediyor. Klasik özgürlük ve güvenlik dengesi yerine özgürlük ve kalkınma eksenli bir arayış dikkatimi çekiyor. Buna daha çok özgürlük, daha çok zenginlik diyebiliriz.
Bu tür arayışlardan heyecan duyan birisi olduğum için henüz düşünce aşamasındaki bu çabaları paylaşmak istedim. Ete kemiğe bürünmüş bir şey yok. Ortada belirlenmiş isimler ya da vizyon adına netleştirilmiş başlıklar yok. Ama bir arayış söz konusu.
HALİL SEZAİ’NİN VANDALLIĞI NEŞET ERTAŞ’IN TEVAZUU
ŞARKICI Halil Sezai’yle ilgili olayın adli boyutuyla ilgili değilim. İnsani boyutu beni ilgilendiriyor. Halil Sezai, 67 yaşındaki kalp hastası Hüseyin Meriç’i dövüyor. Öyle bir hırslanmış ki, elinde bir odun parçasıyla evine girip saldırısını sürdürüyor.
Memleketin şarkıcısı böyle olursa mafyaya ne demeli. Dikkat edin, sanatçı demiyorum. Halil Sezai’nin vandallığını izlerken gerçek sanatçılarımızdan biri olan Neşet Ertaş geldi gözlerimin önüne. Yüksek okullarda okumamış, seçkin ailelerde yetişmemiş birisiydi Neşet Usta. Kırşehir’in gariban Abdalları içinden çıkmıştı. Sadece sanatı değil, kişiliğiyle de hepimizi kendisine hayran bırakmıştı. Nesiller boyu söylenecek türkülere ve hiç unutulmayacak bir tevazua sahipti.
Bir yanda yaşlı adamı yumruklayan Halil Sezai, diğer yanda konsere çıkmadan “parasız Abdalların” derdine düşen Neşet Usta.
Sahneye, “Ayağınızın türabı, gönüllerinizin hızmatcısıyım” diye çıkardı, eğer sahnede ceketini çıkaracak olsa bile seyircisinden izin isterdi. “Müsaadenizle ceketimi çıkarabilir miyim” derdi. Halil Sezai gibilere bakınca, merhum Neşet Ertaş’ın hatırası önünde saygıyla eğiliyor, müsaade ederseniz bozkırın tezenesinin önünde ceketimin düğmelerini iliklemek istiyorum.
Paylaş