Paylaş
Tuğrul Türkeş, “İdamı getirseniz bile Öcalan’ı da Gülen’i de asamazsınız” diye söze başlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Niye” dercesine bakınca, “Çünkü Magna Carta’dan beri cezalar geriye yürümez” diyor. Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri Türkeş’i ilgiyle dinliyor. “Hem idamı getirmiş oluruz hem de infazını yapamayız. Ama idamı getirirsek, görüntümüz bozulur. Bizi hemen Avrupa Konseyi’nden ihraç ederler, NATO’dan çıkarırlar.”
Türkeş’in bu sözleri üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “NATO’dan nasıl çıkarırlar? ABD’de idam var” diyor. Tuğrul Türkeş, “ABD’de başından beri öyle. NATO kurulmadan önce de idam vardı, sonra da değiştirmediler. Onların hukuku ayrı. Ama biz baştan beri kıta Avrupa’sının hukukuna tabiyiz” diye sözlerine açıklık getiriyor.
İDAM GELİRSE BEN RET OYU VERECEĞİM
Avrupa Birliği konusunda dikkat çekici çıkışlarıyla tanınan bir bakan ise AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ile görüşmesinde, “İdam gelirse ben ret oyu vereceğim” diye kesin bir dil kullanıyor.
Cinsel suçların cezalandırılmasıyla ilgili tartışmalar sırasında da gördük ki, muhalefet partileri yetersiz kaldığı için kamuoyu, iktidara uyarı görevini AK Partililerden bekliyor. Ama görünen o ki AK Parti’nin önce AK Partililerle görüşmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bu süreçte görüşüp, FETÖ’yle mücadele, idam, başkanlık sistemi konusunda görüşlerine değer verdikleri isimler var. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’la paylaştıkları düşüncelerini yansıtmak istiyorum. Bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda ancak saygınlığı olan bu isimlerin sadece kendi görüşlerini değil, AK Parti içindeki bir hassasiyeti yansıttıklarını düşünüyorum.
İlk sırada idam konusu geliyor. “İdam geriye doğru uygulanamaz. O nedenle Fetullah Gülen’in ve Öcalan’ın idamı mümkün olmaz. Ancak çıktığı tarihten itibaren uygulanır. Onun da gelecekte yapılacaklarla ilgili caydırıcılığı tartışılır.”
MÜCADELEYİ BAKKAL SEVİYESİNE YAYMAYALIM
FETÖ’ye mücadelede doğrular ve yanlışlar var. Daha geniş bir analiz olarak paylaşmak istiyorum:
“FETÖ yapılanmasını Cumhurbaşkanımız üstü ihanet, ortası ticaret ve altı ibadet olmak üzere üçe ayırmıştı. İhanet, 15 Temmuz’da darbe yaptı. Bunun askeri ve sivil bağlantıları var. Yani başta askerde, poliste, MİT’te, yargıda olmak üzere bunların bağlantıları var. Ayrıca bunların sivilde abileri, ablaları ve imamları var. Bunlarla mücadele edelim.
Ticarette ise bu yapıyı mali olarak destekleyen bir yapı var. Bunlarla mücadelede ise belli bir ticari kapasite belirleyelim. Belirli bir ticari kapasitenin üzerindekilerin üzerine gidelim. Ama bakkal dükkânı seviyesine yaymayalım.
Birde ibadet boyutu var. Bunların gerçeği görmesini sağlayalım.
15 Temmuz’da yakalananların yüzde 90’ı ihanet grubunun içinde. Yargılama buradan başlasın. Her kuruma kendine göre ölçü koymasın. 4-5 maddelik ceza kriterleri belirlensin. Ona göre yürütülsün. Ama bu yapılmıyor, mücadele düzensiz gidiyor. Sosyal yaralar açılıyor. Sivil ayağı yüz binleri buldu ama darbe yapan asker ayağında 10 bine bile ulaşılmadı. FETÖ’yle mücadele işine skor olarak bakılmamalı.”
Başkanlık sisteminin MHP’yle yürütülmesi konusunda ise “Aman dikkat” uyarısı yapılıyor. “Başkanlık sisteminin sonunda iki partili bir sistem oluşacak. MHP eriyecek. MHP’nin kaybedeceği bir sistemi Bahçeli neden istesin. Bahçeli’deki bu başkanlık iştahı nereden kaynaklanıyor, MHP bizi duvara çarpmasın?”
Cumhurbaşkanlığı sistemine doğru adım adım ilerliyoruz. Anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçeceği ve referandumdan önemli bir oy oranı ile kabul edileceği görünüyor. Ama bununla birlikte AK Parti’deki farklı değerlendirmeleri de yansıtmak istedim.
Paylaş