TELEVİZYONUN karşısına geçip bir "düelloyu" bekleyeli ne kadar zaman oldu diye düşündüm.
Hafızam beni Muhammed Ali-Fraiser maçına kadar götürdü.
Doğrusunu isterseniz benim açımdan hoş bir çağrışım değildi ve Dengir Fırat-Kemal Kılıçdaroğlu münazarasında benzeri görüntülerin çıkmasını da dilemiyordum.
Uğur Dündar’ın büyük bir başarı ile yönettiği bu tartışmanın yararlı olduğunu düşünüyorum.
Yanlış anlaşılmasın: Gerçeklerin ortaya çıkmasından dolayı değil.
Çünkü ülkemizde siyasal kutuplaşma öyle bir halde ki kimse kimsenin ne dediğiyle ilgili değil.
Bu tartışmayı da herkes kendi siyasi meşrebine göre yorumlayacak ve "galibi" bu tür siyasi yakınlıklar belirleyecek.
Yani siyaseten galibi de, mağlubu da olmayan bir tartışmaydı bu.
Yararlı olduğunu düşünmem şundan ileri geliyor: En sert konuları bile bir masanın etrafında oturup medenice tartışabileceğimizi böylece görmüş olduk.
Karşısındakinin ne dediğini dinlemenin, iddiaları belgeyle sunmanın, bu iddiaları çürütecek belgeleri ortaya koymanın mümkün olabileceğini gördük.
Bir tartışmanın yumuşak bir üslupla yapılabileceğini, konuşma şehvetine kapılıp hakaretamiz sözler sarf edilmeyebileceğini hatırladık.
Bunun için iki tartışmacıya da teşekkür etmek istiyorum.
Dilerim ki Başbakan da dün fırsat bulup, bu tartışmayı izlemiştir.
Bu üsluptan öğreneceği çok şey vardı çünkü!
Tek kişilik istihbarat ordusu
ERGENEKON Davası ile ilgili son operasyonun ardından bazı gazetelere yapılan özel haber servisini dikkatle izliyorum.
Bunlardan biri dünkü Yeni Şafak’ta yayımlandı.
"Saçan çuvalladı" manşeti ile sunulan haberde, gözaltına alınan eski polis şefi Adil Serdar Saçan’a, Tuncay Güney’in evinden alınan iki çuval dolusu belgenin nerede olduğunun sorulduğu anlatılıyor.
Haberde, Saçan’ın bu sorular nedeniyle "şok olduğu" da vurgulanmış. Demek ki haberi, soruşturmayı yürüten polis birimi servise koymuş.
Yeni Şafak, Tuncay Güney’in kaybolan belgelerinde nelerin bulunduğunun bir listesini de veriyor. Buyurun, okuyalım:
"Bankalardaki yolsuzluklar; Mesut Yılmaz ile ilgili iddialar ve Budapeşte’deki yumruklama olayının iç yüzü; Karamehmet’in nasıl batırıldığı; Cem Ersever cinayeti; Hizb-ut Tahrir dosyası; İranlı Simko cinayetinin perde arkası; Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra sanıkların mahkemeye yansımayan gizli ifadeleri; Kenan Evren’in, Doğu Perinçek’e verdiği zırhlı Cadillac marka makam otosuyla ilgili belgeler; 28 Şubat’ın perde arkası; Susurluk’un bilinmeyen ayrıntıları ve Tuncay Güney’in cep telefonu konuşmalarının dökümü!"
Tuncay Güney’in sahip olduğu "tehlikeli bulunduğu için yok edilen" bilgilere bakın!
Her birini toplamak için bir bölük özel ajan çalıştırılmış olmalı.
Tuncay Güney’in Kanada’da "haham" olarak çalıştığı biliniyor.
İki olasılık var: Ya Tuncay Güney, hayal gücü gerçekten çok geniş bir senaryo yazarı.
Ya da Tuncay Güney öyle bir kişilik ki Türkiye’nin sahip olduğu bütün resmi istihbarat olanaklarından daha fazlasına sahip!
Eğer bu ikincisi doğruysa şunu öneriyorum:
MİT’i, Emniyet ve Jandarma İstihbaratı’nı, MASAK’ı tek çatı altında birleştirelim, başına da Tuncay Güney’i getirelim!
Siyasetçinin şanssız olanı!
KEMAL Kılıçdaroğlu-Dengir Fırat tartışmasını izlerken aklıma ünlü "şanssız Bedevi" deyişi geldi.
Gazeteleri küçük yaştaki çocuklar da okuyor, o nedenle halk arasında çokça kullanılan bu deyişi terbiye sınırları içine çekeceğim: Bedevi’nin şanssız olanını, çölde kutup ayısı kovalarmış!
Bunu şundan dolayı düşündüm:
Dengir Fırat bir şirkete ortak olmuş. Sonradan milletvekili seçilince şirketteki ortaklığından ayrılmış.
Şimdi bu şirketin maceralarına bakalım:
1- Hayali ihracat yapmış, denetimde yakalanmış. Dengir Bey o tarihte şirketten ayrıldığını söylüyor.
2- Şirketin ihracat yaptığı kamyonlar gümrükte "kırmızı hatta" alınmış. Yani "birinci dereceden kaçakçılık şüphelisi" olarak sınıflandırılmış. Dengir Bey şirketin kırmızı hattan çıkarılması için bir yazı yazmış ve televizyonda sunulan belgeden haberdar olmadığını söylüyor.
3- Şirket sabıkalı şoför kullanmış ve bu şoförün kullandığı kamyonda eroin ele geçirilmiş. Şubat 2008’de eroin yakalanmış, Dengir Bey’in şirket ortaklığından ayrılışının Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanışı 4 Haziran 2008!
O zaman aklıma takılıyor:
Dengir Bey’in böyle bir şirkette daha önce ne işi vardı?
İnsan kimlerle iş yapacağına, kimlerle ortaklık kurduğuna biraz olsun dikkat etmez mi?
Bu, çöldeki bedevi türünden bir "şanssızlık" olabilir mi?