’Deniz Feneri’nin bekçisi Erdoğan mı

BAŞBAKAN Erdoğan, bu kadar sert çıkışları neden yapıyor?

Zamanlamaya bakıldığında bunun yanıtı açık: Deniz Feneri ile ilgili yayınlar yüzünden...

Peki Deniz Feneri ile ilgili yayınların zamanlamasını kim yapıyor?

Alman savcılığı ve Alman mahkemeleri...

Bütün bunların Türkiye’de olan bitenlerle bir ilgisi var mı?

Yok.

Peki Başbakan neden bu kadar sinirli ve kendisine Doğan Grubu’nun cephe açtığı gibi bir kanaate vararak yakışıksız bir saldırıya geçiyor?

Çünkü Almanya’daki Deniz Feneri ile ilgili duruşma haberlerini sadece Doğan Grubu’nun gazete ve televizyonları veriyor.

Erdoğan’
ın denetimindeki medya verebiliyor mu?

Hayır!

’Dinci medya’
bunları yayınlamaya cesaret edemiyor; çünkü iktidarla göbek bağları var. 1950’lerde böyle gazetelere ’besleme basın’ denirdi.

Deniz Fener yolsuzluğu da bu nedenle daha öne çıkıyor.

Esas fırtına önümüzdeki hafta kopabilir. Çünkü Alman mahkemesi, kararını açıklayabilir.

AMPUL+FENER

Devam edelim:

Deniz Feneri’nin gerçeği ne?

Kanal 7...

Bu kanala kim kol-kanat gerdi; hangi ’yenilikçi’, Erbakan’ı ikna etti?

Sebahattin Önkibar, Yeniçağ’daki köşesinde şöyle yazdı:

"Evet, bakmayın şimdi Tayyip Bey’in Kanal 7 ile ilişkim yok demesine, bu kanalın mimarı ve perde gerisindeki kurucusu bizatihi kendisidir."

Erdoğan,
başkanlığı döneminde Büyükşehir Belediyesi’nin TV kanalını yandaşlarına olan Kanal 7’cilere vermedi mi? Altlarına araziyi kimlerin tahsis ettiği unutuldu mu?

Zekeriya Kahraman ve Zahid Akman baştan beri kimin yanındaydı?

Erdoğan’ın yanında AKP’nin ’ışığı’na yönelmediler mi?

Aksaçlılar’a ihanet edilmedi mi? İlk dönemde Kanal 7’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten, daha sonra FP’ye Genel Başkan olunca ayrılan Recai Kutan (yerine Zekeriya Kahraman getirildi) bugün bu konuda neler düşünüyor acaba?

Bir başka gerçeklerin de ortaya çıkması beklenebilir.

Mübarek ramazanda Tayyip Bey gene sinirlenebilir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, bu grubun (Kanal 7) şirketlerine İstanbul Meslek Edindirme Kursları (İSMEK) üzerinden verdiği trilyonluk ihaleler!

Gazeteciliğin gereği olarak haliyle bu haberler daha da gündemde ağırlığını sürdürecek. (Tabii anlamak isteyenlere!)

Tabii ’işbirlikçiler’in adları ortaya çıktıkça tartışmalar daha da büyüyecektir.

Ve Deniz Feneri’nin Almanya ile Türkiye arasında yürüttüğü bütün yasadışı para işlemlerinde adres AKP’ye ve Erdoğan’ın yakınlarına doğru yöneldikçe bizler daha çok hedef olacağız.

Hani AB’cilerin ’demokratik ve özgür’ basını?

Erdoğan, bu ’karanlık ilişkiler sistemi’nin açığa çıkmasından mı korkuyor?

Deniz Feneri dönüp dolaşıp AKP’yi aydınlatıyor.

Sahi Başbakan, bir yakının söylediği gibi Kocaeli Garnizon Komutanı’nın Kandıra Cezaevi’nde iki paşayı ziyareti nedeniyle mi kendisini tutamadı da bu anlamsız sözleri sarf etti?

Erivan’ı gündemden düşürmek için mi?

Bir söz vardır; keser döner, sap döner, Bağdat’tan hesap döner.

GÜNÜN SÖZÜ

"MÜSLÜMAN bir ülkede saçı bitmedik yetimlerin, fukaranın, mesakinin (miskinlerin) hakları yeniyorsa, orada durum çok fena demektir. Saçı bitmedik yetimlerin haklarının yenmesi genelleşince azaba, felaket ve afetlere, her türlü bela ve musibete uğranılır. Allah zalimleri sevmez."

(M.Şevki Eygi)

Arşivden bir belge çıktı

ALMANYA’daki Deniz Feneri e.V. davasında Türkiye’ye kuryelerle yaklaşık 7 milyon Euro aktarıldığı Alman yargısının iddianamesinde ortaya çıktı ya... Bunun dışında yeni bir bilgiye göre, Almanya Deniz Feneri’nin Eylül 2006’da Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’ne 200 bin Euro transfer ettiği İçişleri Bakanlığı’nın resmi belgelerinde yer alıyor.

200 bin Euro, 12 Eylül 2006’da iki ayrı parti halinde gönderilmiş... Bu transfer, İçişleri Bakanlığı kayıtlarında ’hibe’ başlığı altında ve 34-090/003 kütük numarasında bulunuyor.

Almanya’dan Türkiye’ye aktarılan paraların belgesi, hükümetin, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in 16.10.2006’da TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesine gönderilen resmi yazılarla ortaya çıktı.

CHP’li Ateş, Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede "Uluslararası kuruluşlardan, yabancı uyruklu kişilerden, her ne ad altında olursa olsun, yardım, bağış alan kaç sendika, dernek, vakıf, meslek odası vardır? İsimlerini açıklar mısınız?" sorusuna yer vermişti.

Ateş’in soru önergesine, Başbakan adına dönemin Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin ile dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu yanıt verdi. Aksu’nun, Şahin’e gönderdiği 4.12.2006 tarihli yazının ekinde, yurtdışından yardım alan dernek ve vakıfların 77 sayfalık listesi yer aldı. Yazıda, Dernekler Yasası’na göre, derneklerin, önceden bildirimde bulunmak kaydıyla yurtdışındaki kişi ve kuruluşlardan yardım alabileceği belirtildi. Yazıda, dernekleri bakan veya mülki idare amirlerinin en az 24 saat önceden bildirilerek denetleyebileceği vurgulandı.

Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği, Almanya’daki skandalın dava duruşmalarının basında yer alması üzerine bir açıklama yapmış, bu haberleri "mesnetsiz bir kampanya" olarak nitelendirmişti.

70 MİLYONLA DALGA

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ateş, kendisine iki yıl önce verilen bilgilerin devletin arşivinden çıktığını vurgulayarak "Görüldüğü gibi organik bağ var ve içli-dışlı çalışıyorlar. ’Organik bağ yok’ demek, bu ülkenin 70 milyonuyla dalga geçmektir" dedi. "Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde devlet bu kadar savunmasız olamaz" diyen Ateş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Her isteyen kuruluş dışardan istediği kuruluştan yardım alamaz. Böyle bir serbestlik hiçbir ülkede yok. Dernekler Kanunu’nun buna izin veren maddesi AKP döneminde düzenlendi. RTÜK Başkanı şimdi kalkmış, bu haberleri yapan basın yayın organlarını tehdit eder bir görüntü içinde; bir de RTÜK flamasını, yaptığı usulsüzlüklere kalkan olarak kullanıyor."
Yazarın Tüm Yazıları