Paylaş
Dünya Kupası elemelerinde, Türkiye ile Ermenistan’ın kura marifetiyle, yani şans eseri eşleşmeleri her iki ülkenin ve daha önemlisi Türkler ve Ermenilerin önüne yeni tarihi ufuklar açacak imkânı yarattı.
Ermenistan’ın Şubat 2008’de seçilen yeni cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, söz konusu tarihî fırsatı kullanarak, 9 Temmuz 2008 tarihinde Amerikan finans dünyasının referans gazetesi Wall Street Journal’a yazdığı makale ile Abdullah Gül’ü dünya kamuoyu önünde açıkça “maçı birlikte izlemek” amacıyla Erivan’a davet etmişti. Sarkisyan’ın söz konusu yazısının can alıcı bölümünü bir kez daha okuyalım:
“Çin ve ABD halkının hükümetlerin ilişkilerini tamamen normalleştirmeden önce ping pong konusunda paylaştıkları heves gibi, Ermenistan ve Türkiye halkları da beni aşağıdaki daveti yapmak üzere hareket geçiren futbol sevgilerinde birleşiyor. Gül’ü 6 Eylül’de Ermeni ve Türk milli futbol takımları arasında Erivan’da oynanacak Dünya Kupası maçını stadyumda benimle izlemek üzere Ermenistan’a davet ediyorum. Böylece ilişkilerimizde sembolik bir başlangıcı da ilan etmiş olacağız. Farklarımız ne olursa olsun, kapalı bir sınır söz konusuyken bile kültürel, insani ve sportif bağlarımız var. İki ülkenin sıradan insanlarının sınırın açılmasını alkışlayacağına inanmamın nedeni budur. İki tarafta da siyasi engeller olabilir. Ancak şimdi harekete geçmek için cesaret ve sağduyu sahibi olmalıyız.”
Sarkisyan, bu çağrıyı yaparken, Türkiye ile Ermenistan arasında Dünya Kupası eşleşmesinden ilham aldığı kadar, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın tavrından da yüreklenmiş olmalı. Nitekim, aynı yazıda, “Şubat’ta seçilmemden sonra, Türk muadilim Abdullah Gül beni kutlayan ilk devlet başkanlarından biri oldu. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan bu yeni dönemde diyaloga açık kapı bırakan bir izlenim verdi” diye yazmıştı.
Türk tarafının Sarkisyan’ın Wall Street Journal’da yayınlanan makalesinden hemen sonra, yani bundan iki ay önce Abdullah Gül’ün Erivan’a gitmesi kararına vardığını öğrendik. Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Ünal Çeviköz, bugün Erivan’a günü birlik bir ziyarette bulunacak ve Abdullah Gül’ün cumartesi günkü “Erivan seferi”için – IV.Murat’ın tarihteki Revan seferinden pek farklı- son rötuşları yapacak.
Ünal Çeviköz’le dün konuştum. Cumartesi Erivan’da geceleyip gecelemeyeceklerini sordum. Söylediğine göre, maçtan hemen sonra Abdullah Gül Türkiye’ye dönecek. Bunun üzerine, “ikili konuları maçın devre arasında mı konuşacaksınız?” diye takıldım. “Maçtan birkaç saat önce Erivan’da olacağız. İkili görüşmeyi gerçekleştirip, ardından maça gidilecek” karşılığını verdi.
Sarkisyan, Temmuz 2008’de harekete geçmişti. Abdullah Gül de “hareket geçilmesi” konusunda gereken “sağduyu ve cesareti” böylece Eylül 2008’de ortaya koymuş oluyor.
“Türk” ve “Ermeni” kavramları arasında muazzam bir tarihi ve psikolojik tıkanıklık “futbol diplomasisi” ile aşılmış olacak. Bu yönüyle, 6 Eylül günü Erivan’da oynanacak futbol maçı, gerçekten de ABD ve Çin ilişkilerinde yeni bir sayfa açan, bir anlamda “tarih yapan” 1972’deki ping pong diplomasisi kadar önemli bir “siyasi olay” niteliği kazandı.
*** *** ***
Bu gelişmeye ilişkin en komik ve geçersiz itirazlardan biri, Türkiye’nin Ermenistan’la açacağı bu yeni sayfa ile sanki “Azerbaycan’a ihanet” etmiş sayılacağına ilişkin olanı. Türkiye ile Azerbaycan, “tek millet-iki devlet” sayılıyor ya…
Öyle bir itiraz niçin komik ve geçersizdir?
Çünkü Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları yıllardır görüşüyorlar. 1993 ile 1997 yılları arasında Haydar Aliyev ile Levon Ter Petrosyan arasında yaklaşık 10 görüşme gerçekleşmişti. 1999 ile 2002 arasında Haydar Aliyev ile Robert Koçaryan ise neredeyse 20 kez görüştüler. Taraflar arasında üçüncü dönem görüşmeler ise İlham Aliyev ile Robert Koçaryan arasında 9 buluşmaya sahne olmuştu.
Yani Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları son 15 yıl içinde yaklaşık 40 kez bir araya geldiler. Dahası, Abdullah Gül ile görüşecek olan Serj Sarkisyan ile İlham Aliyev, Haziran 2008’de yani bugünden üç ay önce Rusya’nın St.Petersburg şehrinde bir araya geldiler.
Azerbaycan devlet başkanları, Ermenistan’daki muadilleri ile görüşürken, Türkiye’ye “Azerbaycan patentli görüşme yasağı” koymanın hiçbir mantığı yok. Hiçbir haklı gerekçesi de olamaz.
Üstelik ikili ilişkiler önünde pratikteki en temel engel olarak görülen “Karabağ sorunu”nun çözümüne Türkiye’nin Ermenistan ile arasındaki ilişki kopukluğu nedeniyle hiçbir olumlu katkısı olmadı, olamadı. Oysa hem Karabağ sorununun çözümüne ve hem de işgal altındaki Azerbaycan topraklarının geri verilmesine, Ermenistan ile ilişkisi bulunan bir Türkiye’nin katkı şansı daha fazla.
Peki ya “soykırım” konusu?
Bu, iki ülkenin ilişkilerinin kurulması ve normalleşmesi için bir “ön koşul” zaten değil. Aralık 2006’da, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Ermenistan Savunma Bakanı iken yine Wall Street Journal’a bir mektup göndermiş ve mektubunda “Soykırım ön koşul haline getirilmeden Türkiye ile diplomatik ilişki kurmak istiyoruz” demişti. Sarkisyan, mektubunu şu cümlelerle bitirmişti:
“Türkiye, Ermenistan sınırını açarsa küçük ülkem jeopolitik açıdan Avrupa’ya daha yakın olur. Türkiye ile sonsuza dek düşman olamayız, bunun gereği ve anlamı yok. Gelecek için ilerlemeliyiz.”
*** *** ***
Abdullah Gül, 6 Eylül cumartesi günü Erivan’a uçarak “gelecek yönünde ilerlemek için” aslında dev bir adım atmış olacak. Olacağını ve onun yapacağını sanmıyorum ama Abdullah Gül Erivan’a ayak basar basmaz Soykırım Anıtı’nı ziyaret edip saygı duruşunda bulunsa, ne kadar insanın ruhu şâd olur, Türkiye’nin önünde tarih, alabildiğine kimbilir ne kadar açılırdı…
Türkiye, bırakın “bir adım önde” olmayı; kimbilir kaç adım öne fırlamış olurdu…
Böyle bir “jest”in soykırımı kabul edip etmemekle de ilgisi yok. Böyle bir “jest”, “Ortak tarihimizin acılı bir döneminin, trajik anılarının idrakindeyim. Çekilmiş insan acılarına 21.Yüzyıl Türkiye’sinin Cumhurbaşkanı olarak saygılım” demiş olmaktan başka anlam taşımaz.
Ne kadar anlamlı olur…
Paylaş