İKTİSAT muhabbetinde "yüzde 95 kuralı" diye şey varmış. Ben de bunu yeni öğrendim. Kural, herhangi bir iktisadi sorun tartışılırken, söylenenlerin çoğu ya yanlıştır, ya da konuyla ilgili değildir demekmiş.
O zaman anladım niçin içimde çok kuvvetli bir her tartışmayı gırgıra dökme dürtüsü olduğunu. Bir türlü hayata geçiremediğim bir TV şovu projem vardı. Sohbet "Karagöz-Hacivat" formatında olacaktı. Hacivat’ı oynayacak ciddi yüzlü bir iktisatçı, bir sürü akademik ama işin asasıyla ilgisiz láflar edip saçmalarken, Karagöz’ü (yani sıradan insanı) oynayacak komik bir adam, onunla ince, ince dalga geçecekti. Şovun adı da "ekono-komik" olacaktı. Levent Kırca "Olacak o kadar" dizisinde "izahı yoksa mizahı vardır" dedikçe ben de bu projemi hatırlardım. Bu yazının başlığı da Aziz Nesin’in "işsizliğin tek çaresi, herkesin kendine bir iş bulmasıdır" konulu hikáyesinden esinlenerek konmuştur. Ama unutulmasın her şakada, bir gerçek vardır.
* * *
İşsizlik ve onunla çoğu kez birlikte gelen gelirsizlik veya en azından fakirlik, ekonomiden sorumlu olanların başını ağrıtan sorunlardan biridir. Ekonomi ne kadar iyi yönetilirse yönetilsin ( aslında ekonomi yönetilemez; olsa, olsa yönlendirilir) her zaman işsizlik olur. Eğer bir ülkede işsizlik sıfıra yaklaştı deniyorsa, bilin ki; o ülkenin ekonomisi ya krize gebedir, ya da yalan söylenmektedir. Nitekim komünizm çökmeden önce, sosyalist ülkelerde işsizlik sıfırdı. Anlaşıldı ki, hem yalan söyleniyordu, hem çöküntü kapıdaydı. Çok kaba olarak, çalışabilir işgücünün yüzde 3’ü işsizse, o ülkede tam istihdam var denebilir. Kuram şudur: Bir ülkenin ne fizik, ne finans ne de beşeri sermayesinin hiç biri tam istihdam edilemez. Hele, hele bu üç üretim faktörünün hepsinin aynı anda tam istihdamı hiç olmaz.
* * *
İngiltere’nin hatta dünyanın gelmiş geçmiş en "erkek" başbakanı Bayan Margaret Thatcher, işsizlikten şikáyet edenlere "herkes, başkalarının gönüllü olarak satın alacağı bir şeyi üretmeyi hedeflemelidir" demişti. Genellikle işsizlikle mücadele denince, bunun tam aksi kastedilir. Yani devletin, "başkalarının gönüllü olarak satın almayacağı bir mal veya hizmeti ürettirmek üzere, işsizleri istihdam etmesi" istenir. Pek tabii, bu bir çözüm değil, devasa bir sorundur. Bu, kiri etrafa eşit yayarak, temizlik yapmaya benzer. Fukaralık yaygınlaştırılarak, zenginlik yaratılamaz.
* * *
Eğer devlet denilen ve milli geliri tekrar dağıtıma tabi tutan bir "emme-basma" tulumba olmasaydı, acaba işsizlikle mücadele için kim ne önerilecekti? Asgari ücret nerede teşekkül edecek, ülkede nüfusun coğrafi dağılımı nasıl olacak, hangi okullar açılacak, hangi okullar kapanacaktı? Kimler, hangi meslekleri tercih edecekti? Çiftçiler ne ekip, biçecekti? Fındık, çay, tütün, mısır, pancar ve buğday üretimi ne kadar olacaktı? Herhalde bugünkü tablodan çok başka bir resimle karşı karşıya olacaktık değil mi? Devlet eliyle istihdam yaratmak veya milli geliri tekrar dağıtıma tabi tutmak, bu güne kadar işsizliğe pek çare olmadı. Acaba insanlar, "iş bulmak yerine, iş kurmak" hedefine odaklansa sonuç ne olur?