AHMET Hakan, önceki gün Hürriyet’te, "Recep İvedik"in rol aldığı bir reklam filmi ile ilgili olarak yapılan bir "farkındalık araştırmasından" söz ediyordu.
Söz konusu reklam filmi, ülkemizin "burjuvalarınca" da çok beğeniliyormuş. Ahmet Hakan, buna çok şaşırdığını yazıyor.
Doğrusunu isterseniz çok da şaşılabilecek bir durum değil.
Ülkemizde, "para" ile "kültür ve görgü" birbirinden bağımsız konular.
Sermayenin hızla el değiştirdiği bir ülkede, taşlar yerine oturana kadar -ki bu da neresinden baksanız beş-altı kuşak demek- böyle olması da doğal.
Ülkemizde "burjuvazinin tarihi" dediğimiz şey 100 yılı ancak buluyor ve böyle bir toplumda yüksek değerlere sahip bir burjuva kültüründen söz edebilmek de ne yazık ki mümkün değil.
Hızlı tüketilen popüler kültür ürünlerindeki estetik seviyenin düşüklüğü bundan ileri geliyor.
Ve bu kendini de hızla tekrar üretiyor, toplum giderek lümpenleşiyor.
Bizler gibi arada kalanlar da elimizde olmadan kendi dışındaki her şeye yabancı duran şizoid tiplere benziyoruz!
Öte yandan işin bir de reklamcılık boyutu var ki o da bize toplumumuzun genel fotoğrafını veriyor.
Günümüz reklamcılığında tüketicinin, yüksek bir zeká ile önüne konan "metni ve görselliği" algılaması beklenmiyor.
Evet, postmodern denemeler de var ama genel eğilim her şeyin toplumun en aptal bireyinin anlayacağı düzeyde sunulması.
Böyle olduğu için de "Recep’in tavuğu" kolayca yumurtlayabiliyor, belden aşağı şakalar, anlamak için zeká gerektiren esprileri yeniyor!
Çünkü standartları "göbeğini kaşıyan adamların çokluğu" belirliyor!
"Bu kötü bir şey mi" diye soracak olursanız olumlu ya da olumsuz bir yanıtım yok. Toplumlar yaşamaları gereken süreçleri yaşıyorlar, hepsi bu!
Mutlak iktidar mutlaka bozuyor
DÜNKÜ gazetelerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin, "iş takibi amacıyla" aldığı iddia edilen 1 milyon dolardan söz ediyordu.
Ortaya konan belgeye göre Dişli, bir arazinin imar durumunu değiştirmek ve alımı için kredi sağlamak karşılığında 1 milyon dolar almak üzere bir protokol imzalamış.
Bu özel durum ile ilgili ayrıntılı haberleri gazetelerde okuyacaksınız. Elbette suçlanan kişinin buna verdiği yanıtları da.
Olay çok tipik bir "iktidar gücünden yararlanarak rant sağlamaya" benziyor.
Yerel yönetimlerde kim iktidardaysa, kolayca yapılan bir uygulama bu.
Bu kez ortaya çıkmış olması, tarafların bir gaflet anında protokol imzalamış olmalarından kaynaklanıyor.
Türkiye’de yolsuzluklarla mücadelede kararlı bir otorite olsa, izi kolayca sürülebilecek ve açığa çıkartılabilecek bir durum.
Üç dönemdir yerel yönetimlerin büyük bölümünde AKP iktidarda.
Servetin belediyeler eliyle yeniden dağıtılmasını icat eden elbette AKP değil ama bu düzeni değiştirmek yerine düzenin merkezine yerleşmek de onların bir tercihi.
Bu kesimde son yıllarda hızla ortaya çıkan nedensiz zenginleşmenin açıklaması da bu zaten!
Mutlak iktidarın, insanı mutlaka bozacağının çarpıcı bir örneğini daha yaşıyoruz.
Bisküvi dağıtım şirketinden kazanılan paralarla alınan villalar, gemicikler, iş zekáları birdenbire parlayıveren yakın akrabalar bunun bir sonucu.
"Bu nereye kadar sürer" diye soruyorsanız yanıt bundan önceki siyasi örneklerde gizli:
İktidar gücünün kullanılmasından kaynaklanan servetin artık saklanamayacak hale gelmesi gerekiyor ki halkımız ne yaptığını, kimleri seçtiğini fark edebilsin!
Orantısız güç kullanımı
GÜRCİSTAN-Rusya savaşının en sıcak gününde ABD’nin yaptığı açıklama, savaşın korkunç görüntüleri arasında bir an için tebessüm etmeme neden oldu.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanlığı, Rusya’yı "orantısız güç kullanmak ile" suçluyor!
Gözümün önünden geçmiş haberler bir film şeridi gibi geçti.
Panama, Granada ve Irak’ta olanları hatırladım.
Hele Granada! O küçücük adanın, üzerine tam donanımla çıkan ABD ordusu nedeniyle okyanusun dibini boylayacağından bile endişelenmiştim!
Sadece bu küçük örnek bile gösteriyor ki uluslararası ilişkilerde bir tek gerçek var: Kendi çıkarların!
Gerçek, buna göre istenildiği gibi eğilip, bükülebiliyor.
Çeçenistan’da "bağımsızlık istedi" diye patlayan silahlar, Güney Osetya’nın bağımsızlık isteğini desteklemek için de patlayabiliyor.
Irak’ta dünyanın bütün bombalarını teslim almak üzere olan bir ordunun üzerine atanlar, başkası aynı şeyi yapınca "Dur, orantısız güç kullanma" diyebiliyorlar.
Bizim Dışişleri’nin ne yapacağını bilemez bir şaşkınlık içinde debelenmesi de bu durumu kavrayamamaktan kaynaklanıyor olmalı.
Antalya Valiliği’nden açıklama
DÜN, Antalya’da turistik eğlence yerlerindeki köpük partisinin yasaklanması ile ilgili valilik kararını eleştiren bir yazı yazmıştım.
Valilikten aldığım açıklamada yasaklamanın "gerekli teknik ve fenni denetimlerle önlemler alınana kadar" olduğu, sürekli olmadığı belirtiliyor.
Bunu duyduğuma sevindim. Dilerim bu incelemeler turizm sezonu bitmeden sonuçlanır.
Bu arada şunu belirteyim: Türkiye’nin her yerinde serbest olan havai fişek gösterilerini yapmak, ülkenin en büyük turizm merkezi Antalya’da hálá yasak!
Belki bu iki konu aynı anda çözümlenir, tedbirler alınır ve turistik merkezlerin işlerini serbestçe yapabilmelerine olanak sağlanır.