Paylaş
Solcular için, “Ergenekon mensupları”ndan, “Ergenekon avukatları”na, Ergenekon’a dudak bükenlerden, Ergenekon terör örgütüne kesin, net tavır alanlara yayılan geniş bir yelpaze söz konusu. Aynı durum, “sağ” için de geçerli.
Devlet kurumları için de, değişik meslek grupları için de.
Soğuk Savaş sonrası dönemde sağ-sol’un eski anlamlarını yitirdiğinin göstergesi.
Bir de “kokmaz-bulaşmaz”lar, “mediokrite mümessilleri” mevcut. Bu gibi tarihi ve büyük hesaplaşma dönemlerinde böyleleri ıskartaya çıkarlar. Siyaseten ve düşünce planında ıskartaya çıkmalarının sancıları, satırlarına yansıyor.
İlk bakışta pek çarpıcı görünen bir tanımlamayla “bir yanda zamanın ruhunu yakalayamayan, dünyada ve ülkemize yaşanmakta olan büyük değişim göz ardı ederek, kırk yıldır aynı ezberi tekrarlayan papağanlar, diğer yanda entelektüel birikimlerini yanan bir ampulün çekici gücüne kapılan pervaneler gibi harcayanlar” varmış. Ve, “aralarda bir yerlerde duranlar”, yani her iki tarafa da kendi ifadelerince “yakın olmayanlar” –bu satırları “biz kokmaz-bulaşmazlar” diye de okuyabilirsiniz- “her fırsatta iki tarafın da hışmına uğruyorlar”mış.
Tam bir hezeyan. Kimsenin böyleleriyle ne uğraşacak vakti, ne niyeti, ne de onların “hışma uğraması”nın gereği var. Müsterih olabilirler. Kılıçların çekildiği mücadele meydanında gözükmeyenler ile hiç kimsenin bir hesabı olmaz. Sadece, ne oldukları ve olmadıklarına dair kayda düşerler.
Bu ülkedeki “demokrasi mücadelesi”nde yer almadıkları kayda düşmüştür. O kadar.
*** *** ***
Ortalık bulutlanınca, tavır sahibi olmak “risk faktörü” içermeye başlayınca, bu ortamdan ustaca sıvışmaya bakanlar çıkar. Bu gibi ortamlarda öylelerinin “sığlıkları” sırıtmaya başlar. Ergenekon adındaki “turnusol kağıdı”nın ortaya çıkarttığı suretlerinden memnun olmayanlar, bilinen alışkanlıklarına başvurarak, ülkedeki demokrasi isteyenlere karşı taarruza geçerler.
Darbecilere karşı taarruza geçmek, “risk” taşır, “bela” getirir. Oysa, laf kalabalığı ile hazırlanmış laf salatası servisiyle demokratlara dil uzatmak, demokrasi taleplerini kerameti kendinden menkul “ultra-entelektüel” bir edayla hafife almak, işin kolay kısmıdır.
Böyleleri, öyle yaparak, “demokratlığın sığ suları”ndan kaçıp, kendilerini “kokmaz-bulaşmazlığın güvenli limanları”na sığınmaya can atarlar.
Zaman ellerinden kaçmıştır. “Zeitgeist”ı, “zamanın ruhu”nu onlar da kaçırmışlardır. Zamanın ruhu, laf kalabalığıyla yakalanamaz.
Ancak, bu “ne ondanım, ne öbüründen” gibisinden sözde çok “soylu” ve “bağımsız” tavır takınanların, kimsenin fark etmediğini sandıkları bir temel özellikleri var: Bu “kokmaz-bulaşmazlar” kampında yer alanların önemli bir bölümü, ABD’ye düşman, AB’nin karşıtıdır.
Olabilir. Ama, neyden yana oldukları, 21.Yüzyıl’da nerede, nasıl bir Türkiye konusunda hiçbir cevapları ve “projeleri” de yoktur.
Aslına bakarsanız, bu nitelikleri ve kimlikleri ile, “üçüncü yolcu” ve “kokmaz-bulaşmazcı” falan da pek sayılmazlar. Bunlar, aslında “ulusalcılar”ın ve “Avrasyacılar”ın “yedek gücü”, isteseler de istemeseler de, “utangaç müttefiki” konumundadırlar.
Ergenekon soruşturması söz konusu olduğunda, gözleri ışığa tutulmuş tavşan gibi o yüzden kalakalmışlardır. Ergenekon terör örgütünün, basit bir cinayet şebekesi olmanın ötesinde, “ideoloji” ve “siyasi program” sahibi bir yapılanma olduğu belli oluyor. “Ulusalcı” ve “Avrasyacı”lar, neye karşılarsa, bizim sahte “üçüncü yolcu”lar da beş aşağı beş yukarı onlara karşılar, neyden yana iseler ise, beş aşağı beş yukarı ondan yanalar.
Oysa, bunların liberal-sol, liberaller, demokratlar ve bazı İslami çevreler ile ve en önemlisi Türkiye halkının çok büyük bir kesimiyle ortak amaçları ve hedefleri pek yok.
Onları Ergenekonculardan ayıran “yöntem”dir. Bu “yöntem” farkı, onlara “ortada” imiş gibi bir görüntü sağlıyor. O kadar.
*** *** ***
“Şimdi bir hesaplaşma başladı. Bunu yok sayan, bunu engellemeye çalışan sonunda bir başka yere savrulur ve tarihi gelişmelerden tamamen kopar.”
Bir meslektaşımızın bu saptamasına tümüyle katılıyorum. “Hesaplaşma”dan daha da öteye. Türkiye’de yaşanan bir tür “iç savaş”.
Amerika, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerin siyasi kültürlerinin olgunlaşmasında ve “ulusal birlik”lerinin sağlanmasında, geçirdikleri iç savaşın önemli payı oldu. İlki 19.Yüzyıl’ın ortasında, ikincisi ve üçüncüsü 20.Yüzyıl’ın ilk yarısının son bölümünde yaşadılar iç savaşlarını.
Biz, 21.Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde, Cumhuriyet’in kuruluşunun 100.yaşına yaklaştığımız dönemde yaşıyor gibiyiz.
Bizdeki farklı. Jeopolitiğimizin hassasiyetine ve İmparatorluk geçmişimize uyan özellikler taşıyor. Kanlı cephe çatışmalarını –Allah’a şükür- yaşamıyoruz.
Ergenekon’un önemi tam da burada. Kendimize özgü “iç savaş”ı, kanlı yaşamamamız için ülkemiz ve halkımızın önüne çıkan muazzam bir fırsat.
Ergenekon’a geçit verilse, neler olacağını tahayyül edebiliyor musunuz? Bunu laf kalabalığı ile küçültmenin vebalini tasavvur edebiliyor musunuz?
“İç savaş”lar, Cumhuriyet-Demokrasi dengesinin kurulması ve ulusal birlik için, çok kez, elzem olmuştur.
Kansız cereyan edeni ise bir ülke ve halk için büyük bir lütuf...
Paylaş