CUMARTESİ sabahı, Bodrum’da uçaktan inip cep telefonumu açtığım an, ardı ardına telefonlar gelmeye başladı.
İlk arayan Doğan Hızlan’dı.
Heyecanlı bir sesle sordu:
"Ne oluyor, Aydın Bey aranıyor mu? Onu da mı gözaltına alacaklarmış?"
Şaşırdım.
"Doğan Bey, ben ve Sedat Ergin şu an Aydın Bey’in yanına gidiyoruz. Birazdan birlikte denize gireceğiz. Siz bunu nereden duydunuz" dedim.
Televizyonda bir gazetenin manşetini görmüş. Orada yazıyormuş.
Sedat Ergin hemen gidip söz konusu gazeteyi aldı.
Gazetenin üst tarafı tamamen bu habere ayrılmıştı.
Yanda Aydın Bey’in büyük bir fotoğrafı.
Ve dokuz sütun çift satır bir manşet:
"TESLİM OLMAZSA İŞLEM YAPILACAK"
Vay canına, Doğan Bey haklıymış.
Aydın Bey aranıyormuş, teslim olmazsa yakalanacakmış.
Manşet böyle.
Ama hemen alttaki spotlara geçince, sizi hayretler içinde bırakan cümleler.
Tutuklanan eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur’un evinde bir belge bulunmuş. Buna göre, darbeden sonra Doğan Grubu’nun darbeye destek vermesi beklenmiyormuş. Böyle olursa Aydın Doğan hakkında da işlem yapılacakmış.
Haber doğru olabilir mi? Olabilir.
Ama sunumunda yukarı bakarsan aranan bir darbeci, altına bakarsan darbeye direnen insan.
* * *
Bir başka yazı.
MİT bilmem kaç yılında hükümete bir rapor sunmuş.
Bu raporda Ergenekon çetesinin şeması varmış.
Şemada, "Büyük bir gazetenin genel yayın yönetmeni, Ankara temsilcisi ve popüler bir yazarı da yer alıyormuş".
Ancak gazetecilik sorumluluğu gereği bu isimleri vermiyorlarmış.
Sokağa çıkın, önünüze gelen ilk 100 kişiye sorun.
Kimdir "Büyük gazetenin genel yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisi?"
Alacağınız cevabı herhalde tahmin ediyorsunuz.
Büyük gazete Hürriyet, genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök.
Gitti mi, patronundan sonra genel yayın yönetmeni de...
İsim yok.
Yok ama isim vermekten beter bir çamur, gidip atılmak istenen yere yapışmış.
Nitekim, ertesi gün bir başka yüksek tirajlı gazete almış, bunu birinci sayfasına koymuş.
Diyorum ya, Ergenekon davasından ne çıkar bilmem ama daha şimdiden yüzlerce sivil andıç çıktığı kesin.
Bu dava en iğrenç dezenformasyon olayı olarak Cumhuriyet tarihimize geçti.
* * *
Dünden itibaren bu davanın ilk gerçek perdesi açıldı.
Başsavcı, iddianame hakkında teknik bilgiler verdi.
Bu bilgilere bakıp bugünden bir şey söylememiz mümkün değil.
Ama daha şimdiden iki olumlu sonucu ortaya çıktı.
Birincisi, bizzat Başsavcı’nın ağzından "dezenformasyon gerçeği" tescillendi.
Kimsenin şüphesi olmasın ki, yapılan haksızlıklar, vicdansızlıklar, önümüzdeki günlerde bumerang gibi sahiplerine dönecektir.
İkinci olumlu gelişme ise, Genelkurmay’ın kendisini ilgilendiren konulardaki belgeleri hemen savcılıktan istemesidir.
Ben bunu, askerin de bu iddiaların üzerine gitme iradesi olduğu şeklinde yorumladım.
İnancım şudur:
Ergenekon adı verilen bu soruşturma kapsamına giren ciddi ve vahim bazı olaylar, örgütlenmeler söz konusu olabilir.
Bunlar demokrasimize kasteden girişimlerde bulunmuş da olabilirler.
Bunların bütün kamuoyunu ikna edici bir dava süreciyle ortaya çıkarılması, ve isnat edilen suçları işlemişlerse, en ağır şekilde cezalandırılmaları, hepimizin, ülkemizin, demokrasimizin menfaatinedir.
Onun için bu davanın süratle, bu iğrenç dezenformasyon batağından çıkarılıp herkesin gözünde meşru görülecek bir alana çekilmesi gerekir.
Ayrıca Genelkurmay’ın, kendi içinde çok ciddi bir inceleme sürecini başlatıp hiçbir komplekse kapılmadan gereğini yapmasını bekliyoruz.
Hepimizin böyle bir sürecin destekçisi olması gerekir.
* * *
Bu dava, kendine aydın diyen, liberal ve demokrat sıfatını layık gören birçok insanın gerçek tıynetini de ortaya koydu.
Güya Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin parlamenteri olan Cem Özdemir’e bakın.
Daha ortada iddianame bile yokken, o savcı olup kendi iddianamesini yazmış, hákim olup kendi davasını görmüş, kendi cezasını vermiş ve bu yetmiyormuş gibi, "Bunlar idamlık" diyerek infaza bile geçmiş.
Başsavcı’nın dünkü basın toplantısı, umarım dezenformasyon ve vicdansız karalamalar sürecini kapatıp gerçek bir hukuk dönemini açar.