Dağlıca’dan Karabük’e köprü

HEM bir edebiyatçı çağırıp "konuş" diyeceksin hem de söylenenleri beğenmeyince konuşmaktan men edeceksin.

Karabük’te düzenlenen bir festivalde konuşmacı olan Latife Tekin’i susturan AKP’li Belediye Başkanını kızdıran sanayileşen kentler ve edebiyatla ilgili konuşması gerekirken yazarın tutup enerji politikasını eleştirmesi olmuş.

Bu politikaya "aşağılık" demiş. Biz onu siyaset konuşsun diye çağırmadık diyor Başkan.

Nükleer santral yapımına karşı çıkmayıp alkışlasaydı siyaset yapmış sayılacak mıydı yine de?

Ya da AKP’nin hazırladığı yasada temiz enerji kullanımının teşvik edilmeyişine "son derece yerinde bir karar" deseydi?

O zaman " büyük sanatçı" olacaktı hem de "iyi bir edebiyatçı."

Kimilerinin yeni modernizmi bu oluyor. Periferden merkeze gelen ezilmişler edebiyatına sadık kaldığın sürece muhteşemsin, ama eleştiri getirmeye başladığında "in aşağı oradan!"

Doğruya doğru. Bu sadece AKP’ye mahsus değil.

Ne yazık ki demokrasi kültürü bir türlü geliştirilemediği için, eleştiriler her kesimde tepkiye yol açmakla kalmıyor, üstelik bunlara karşı hep aynı kalıplarla yanıt veriliyor.

Her eleştiri hakaret, her sorgulama "yıpratma" amaçlı.

Hep bir "kasıt" aranıyor.

* * *

TARAF
Gazetesi’nin Dağlıca olayının önceden bilindiği haberi yalanlanmadı.

Ama Genelkurmay Başkanlığı bu gizli belgeyi sızdıranlar hakkında dava açıldığını açıkladı.

Bu meselenin sadece bir yönü. Tabii ki bir vatandaş olarak bu da beni ilgilendiriyor.

En önemli güvenlik kurumunda güvenliğin gözden geçiriliyor olması rahatlatıcı.

Ama beni esas ilgilendiren konu açıklık kazanmıyor.

Genelkurmay açıklamasında gizli belgenin uyarı amaçlı olduğu ve saldırının asıl amacına ulaşmasının engellendiği söyleniyor. Mahkeme sürecinin sonucunun beklenmesi isteniyor.

Kamuya ulaşan bu bilgilerin yıpratma amaçlı olduğunu söylemek tabii ki akıllara takılan sorulara yanıt değil.

Hrant Dink’in öldürüleceğinin bilip de engellenmemiş olması nasıl benim güvenlik meselemse ve bu noktadaki hataların bir daha tekrarlanmaması için bütün ayrıntıların ortaya çıkmasında ısrarcıysam, Türkiye’yi savaşın eşiğine getiren, ABD’yi terörle mücadelemizde olduğundan daha önemli bir aktör haline sokan Dağlıca olayına da ilgisiz kalamam.

Kalınamaz, kamuoyu bu sorulara bugün ve yarın her zaman yanıt aramaya devam edecek. Çünkü kim ne derse desin o, bir dönüm noktası olarak ileride de karşımıza çıkacak.

* * *

ELEŞTİRİLENLERİN
dönüp ilk eleştirdikleri ise her zaman medya oluyor. Hata yok mu, var. İyi gazetecilik yapmak her zamankinden daha zor ama her zamankinden daha gerekli. Fakat bu tek taraflı bir şey değil.

Genelkurmay açıklamasında, Taraf Gazetesi’nin yayınladığı bir başka belgeyle ilgili olarak medya eleştiriliyor. "Kendilerine ulaşan her belgeyi doğru kabul ederek yayınlayan anlayış" etik, demokratik ve yasal değildir deniyor.

Bir duyumu haber haline getirmeden birkaç kaynaktan araştırmak, öncelikle de ilgili kaynağa sormak gazeteciliğin alfabesidir.

Ama askerle ilgili haberlerde bugün kaç gazetecinin her hangi bir askeri kaynağa ulaşma şansı vardır? Basın toplantılarında bile sübjektif tercih yöntemiyle gazeteci seçen bir kurumun, kendilerine ulaşan her belgeyi doğrulatmadan yayınlıyorlar diye kızması haklı bir şey midir?

Doğrulatmadan yayınlanan belgeler "kasıtlı" girişimlerdir diyebilmek için haber alma özgürlüğüne uygun, ayrımcı olmayan bir basınla iletişim mekanizmasının da kurulması gerekir.
Yazarın Tüm Yazıları