BİR Hiçbir mektep kutsal değildir... İmam-hatipler de kutsal değildir...
Dolayısıyla imam-hatiplere "zıkkım" demekle, endüstri meslek liselerine "zıkkım" demek arasında bir fark yoktur... İkisi de aynı oranda ayıptır, ikisi de aynı oranda yakışıksızdır.
İKİ Kıssadan hisse şudur: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK Başkanlığı gibi pek mühim bir makama atama yaparken epey kalın elemiş, geniş dokumuştur...
ÜÇ İmam-hatipler kapatılmalıdır... Ama bunun gerekçesi ne "Laik Cumhuriyet’e karşı nesiller yetiştiriliyor" olmalıdır, ne de "Bu okullar arka bahçedir" yargısı... Bu okullar kapatılacaksa gerekçe şu olmalıdır: Yaydıkları kültürel atmosfer ile minicik omuzlara "Okulda ayrı hayat / Sokakta ayrı hayat" ikilemini yükledikleri için...
DÖRT İmam-hatipler kapatılınca... Anayasal hak olan din eğitimi ihtiyacına dört başı mamur bir yanıt verilmelidir...
BEŞ Bizde politika "sorun çözme sanatı" değildir... "Sorundan nemalanma sanatı"dır... Dolayısıyla ne AKP imam-hatiplerin kapatılmasına razı olur, ne de CHP din eğitimi ihtiyacına tatmin edici bir yanıt geliştirir...
ALTI Kısacası böyle gelmiş, böyle gider... Arada sırada kendisinden imam-hatiplere kıyak yapması beklenen adam, kıyak yapacağı mektep için "zıkkım" der, ortalık karışır... Ama sonra hepsi unutulur... Ta ki bir dahaki münasebetsizliğe kadar...
YEDİ Galiba "zıkkım" değil de "bıktım" demek daha doğru olacak...
Mesut Yılmaz’a yol gösteriyorum
SABIK başvekillerimizden Mesut Yılmaz Bey!
Sizi anlıyorum...
AKP’ye kıl oluyorsunuz... Ve AKP’yi incitmek, acıtmak istiyorsunuz...
Belki "devri sabık yaratmaya kalkıştıkları" için kişisel olarak öfke dolusunuz adamlara karşı...
Belki de içinizden "Şunların balı bende olacaktı ki..." falan diye geçiriyorsunuz...
Artık hangisiyse... Yadırgamam... "Hepimiz insanız" der geçerim...
Ama Mesut Bey kuzum, kıl olunan, gıcık kapılan adamlara karşı muhalefet böyle mi yapılır Allah aşkına...
Ne yani?
Siz Avrupa’nın göbeğinde, Avrupalı parlamenterlere, "Türkiye’ye özgü koşullar var... Bizim memlekette asker kışlasına dönemez" diyeceksiniz...
Onlar da "Ha öyle mi? Biz Türkiye’ye özgü şartları atlamışız... Pardon" diyecekler...
Böyle mi olacağını sanıyorsunuz?
Avrupalı parlamenterlerin, "Askeri müdahalelerin gerekliliği ve haklılığı" konusunda ikna edilmeye açık olduğunu da nereden çıkardınız?
Hadi bunu geçtik...
AKP’ye karşı elinizdeki tek koz, "kışlaya dönmeyen asker" midir?
Avrupalılara "asker" kozu göstereceğinize...
Kadrolaşmadan, kendine demokratlıktan, içselleştirilmemiş demokrasiden, kurumları fethetme arzusundan, hayat tarzlarına sessiz ve çaktırmadan müdahale potansiyelinden, medyayı kuşatma gayretinden, ihale organizasyonlarından falan söz etsenize...
Ancak böyle yaparsanız başta "Kızıl Danny" olmak üzere Avrupalı parlamenterleri dut yemiş bülbüle döndürürsünüz...
Benden söylemesi...
Eğlenceli mevzular
SALİH’E SORUN Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine gelip "Şu karikatür hakkında dava açalım mı?" diye soran avukatlarına, "Salih Memecan’a sorun... O ne diyorsa öyle yapın" diyormuş... Peki acaba aleyhte yazılar için de böyle bir mekanizma işliyor mu? Eğer işliyorsa "düzyazının Salih Memecan"ı kim acaba? Hey! Fehmi Abi, bir bildiğin var mı?
EŞCİNSELLER DE YÜRÜDÜ Cumartesi akşamüzeri Tünel’den Taksim’e yürüyen "darbe karşıtları" arasında eşcinseller de vardı... Fakat işe bakın ki, katı "homofobik" gazete Vakit’in başyazarı Abdurrahman Dilipak da yürüyüşçülerin en başındaydı... Alo! Ankara’daki meczup! Ne diyorsun bu işe?
ATEİSTLER ŞOKTA Birinci maçta "şans" dedik... İkinci maçta "gizli güçlerin yardımı" yorumunu yaptık... Ve üçüncü maçta "Allah’ın işi" demeye başladık... En azılı ateistler bile, "Bir gizli güç var ama ne?" diyerek en azından agnostik takılmaya başladılar... Kısacası ateizm, hiç bu kadar büyük darbe almamıştı...
TÜRBANLI COŞKU Başbakan Tayyip Erdoğan, şeref tribünündeki coşku anında yanındakilere sarılmıştı... Protokolde beş erkek birbirine sarılmış zıplıyordu... Fakat.. O da ne? Bu erkek halkasına sarılarak coşkuya ortak olmak isteyen türbanlı bir kadın var... Emine Erdoğan mı acaba? Hayır... Emine Hanım gitmedi Viyana’ya... Peki o zaman kim? Sonunda öğrendim: O hanımefendi, Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın eşiymiş... Ben türbanlı hanımın insani coşkusunu izlerken, "Türbanı belki de bu türden atraksiyonlar normalleştirir" diye içimden geçirdim...