Gazeteci Ali Kemal’i gizlice nasıl kaçırdık

Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’un, Türkiye ziyaretiyle ve Londra’daki ilginç uygulamalarıyla ilgili haberler gazetelerde sıkça yer almaya başladı. Bu haberlerde, Başkan Johnson’un büyük dedesinin gazeteci-siyasetçi Ali Kemal olduğu da mutlaka belirtiliyor. Ancak haberlerde pek doğru olmayan bilgiler yer alıyor.

Ali Kemal’i, polis arkadaşları başkomiser Mazlum ve araştırma biriminden Mehmed ve Emin ile birlikte kaçıran Beyazıt Beşinci Şube Müdürü Cem’i Bey, Ali Kemal’in son 48 saatini bakın nasıl anlatıyor.

TARİH: 5 Kasım 1922.

Yer: İstanbul Beyazıt Emniyet Amirliği.

Saat sabah 10.00 suları.

Merkezin resmi telefon çaldı. Beşinci Şube Polis Müdürü Cem’i Bey telefonu açtı. Karşısında, İstanbul Emniyet Müdür Muavini Sadi Bey vardı.

Siz misiniz Cem’i Bey?

Evet, benim efendim.

Sivil misiniz resmi misiniz?

Resmi kıyafetteyim efendim.

Derhal sivil giyinerek müdüriyete geliniz.

Bir saat sonra...

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Sadi Bey’in odası.

Odada Sadi Bey ile birlikte Birinci Şube Müdürü Nevzat Bey de vardı.

Cem’i Bey odaya girince, Sadi Bey, nöbet tutan polise "İçeriye kimseyi alma" talimatını verip kapıyı kapadı.

Cem’i Bey’in yanına gelip elini omzuna koydu:

"Size itimadımız sonsuzdur. Size mühim bir görev vereceğim. Beni dikkatlice dinleyiniz. Bugün Ankara’dan bir telgraf aldım. Yurtdışına kaçma ihtimali olan Peyam-ı Sabah Gazetesi başyazarı Ali Kemal’in her ne surette olursa olsun, tevkif edilerek mahkemeye çıkarılmak için Ankara’ya gönderilmesi emredilmiştir. Emrinize başkomiser Mazlum Bey ile Araştırma Bölümü’nden Mehmed ve Emin Bey’i veriyorum. İstediğiniz gibi hareket edebilirsiniz. Ancak müdüriyetten çıktıktan sonra bir daha buraya uğramayacaksınız. Ali Kemal’in İstanbul polisi vasıtasıyla kaçırıldığı katiyen bilinmeyecektir. Lazım olan para da sonra tedarik edilecektir."

Cem’i
Bey şaşırdı; çekinerek sordu: "Affedersiniz Ali Kemal nerede oturuyor?"

Ali Kemal’
in kim olduğunu biliyordu kuşkusuz. Ama hiç karşılaşmamıştı; sadece gazetedeki fotoğraflarından tanıyordu.

Sadi Bey de pek tanımıyordu: "Ali Kemal Arnavutköy’de, Büyükdere’de, Ada’da, Beyoğlu’nda, Zekipaşa Apartmanı’nda oturur. Her yerde gezer, her yerde dolaşır. Benim bildiğim de bu kadardır!"

Takip başlıyor

Öğlen saatleri...

Ali Kemal’i kaçırmakla görevlendirilen Cem’i Bey, Mazlum, Mehmed ve Emin Emniyet binasından çıktılar. Yolda görev bölüşümü yaptılar. Mehmed ve Emin Zekipaşa Apartmanı’nı gözetleyecekti. Cem’i Bey ve Mazlum ise Beyoğlu’nda Ali Kemal’i arayacaklardı. Ayrıldılar.

Cem’i Bey tam Beyoğlu başındaki Tünel’e girmişti ki, Kiraz Hamdi Paşa’yı gördü. Üç dört adım arkasında da Vasfi Hoca geliyordu. Onları yine Ali Kemal’in yakın çevresinden Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne mensup birkaç kodaman takip ediyordu.

Cem’i Bey bunların bir toplantıdan çıktıklarını tahmin etti. Hepsi aynı istikametten geliyordu ve istikametin başlangıç noktası Zekipaşa Apartmanı’ydı!

Ali Kemal’in evine yöneldiler; yaklaştıklarında polis memuru Emin yanlarına geldi: "Apartmandan birkaç partili çıktı; muhtemelen Ali Kemal evde."

Cem’i Bey tabancasını çıkarıp mermiyi ağzına sürdü. Apartmana gireceklerdi. Tam o sırada apartmandan birkaç sarıklı daha çıktı. Biri Cem’i Bey’i gördü ve polis olduklarını anlayıp içeri girdi.

Cem’i Bey, memurlarına "İçeri giriyoruz" talimatını verecekti ki, Ali Kemal hızla apartmandan çıkıp hareket halindeki tramvaya bindi.

Beyoğlu’nda casus filmlerini andıran bir takip başladı.

Ali Kemal, "Marsel" adındaki berber dükkánının yanında, hareket halindeki tramvaydan atlayarak dükkána girdi. Cem’i Bey kararlıydı; ne olursa olsun Ali Kemal’i buradan alıp kaçıracaktı.

Polis Mazlum’a dönerek, "Apartmanda bizi gören sarıklı imam İngilizlere haber vermiştir; vakit kaybetmeden Ali Kemal’i buradan götüreceğiz" dedi. Aynı zamanda polis Mehmed’e dönerek, "Hemen bir otomobil bul getir; dikkat et şoför Müslüman olsun" talimatı verdi. Son emri polis Emin’e oldu; berber dükkánının diğer çıkışına gönderdi.

Operasyona dakikalar vardı...

Ali Kemal bağırıyor

Saat 15.00 suları...

Polis Mehmed otomobili getirdi. Şoför Müslüman’dı; adı Hamid.

Cem’i Bey, Mazlum’u da yanına alarak berber dükkánına girdi. Ali Kemal’in yanına geldi. "Sizi polis müdürü görmek istiyor, bizimle emniyete geleceksiniz."

Ali Kemal sanki onları bekliyordu; sakindi, "Peki" dedi.

Cem’i Bey birkaç adım atıp şoförün yanına yaklaştı. Şoförden emin olmak istiyordu. Ali Kemal’i göstererek, "Bu adamı tanıyor musun" diye sordu. Şoför galiz küfür savurarak, "Ali Kemal değil mi o" dedi. Cem’i Bey şoförle konuşurken, Ali Kemal fırsattan yararlanıp fırlayıp kaçtı. Kovalamaca başladı.

Ali Kemal soluk soluğa Serkildoryan (Cercle d’Orient) Pasajı’na daldı. Merdivenlerden çıkarken yakalandı. Bağırmaya başladı: "Haydutlar Beyoğlu’ndan adam mı kaçırıyorsunuz..."

Pasaja insanlar doluştu. Bazı şapkalı takım elbiseli kişiler olaya el koymak istedi. Bu arada resmi bir polis memuru geldi; Cem’i Bey’i tanıyordu: "Amirim çabuk olun, İngiliz askerleri Galatasaray’dan doğru koşarak geliyor."

Cem’i Bey silahını çekip kalabalığa seslendi: "Hemen çekilin yoksa ateş ederim." Kalabalık dağıldı. Sonra silahını Ali Kemal’e doğru uzattı: "Bir daha denersen beynini dağıtırım!"

Ali Kemal’i otomobile sokup hızla uzaklaştılar.

Ev hapsine alındı

Saat 16.00 suları

Cem’i Bey, Ali Kemal’i yakalamıştı. Ama nerede saklayacağını ve Ankara’ya nasıl götüreceğini hesaplamamıştı. Otomobil dolanıp duruyordu. İngilizlerin peşlerine düşmesi an meselesiydi.

Aksaray’a doğru giderken Ali Kemal, "Hani beni Beyazıt’a götürecektiniz, neden Aksaray’a geldik" diye sordu.

Cem’i Bey, "Müdür Bey sizi bir evde bekliyor" diye yanıt verdi. Ali Kemal inandı.

Cem’i Bey, polis Mazlum’un kulağına eğilerek, "Ali Kemal’i şimdilik senin evde saklayalım, sonra Ankara’ya götürmenin çaresine bakarız" dedi.

Otomobilin yeni istikameti Samatya’ydı.

Mazlum’un Samatya’daki evinin önüne geldiler. Ali Kemal karşı koymadan, ses çıkarmadan otomobilden indi ve eve girdi. Cem’i Bey, Mazlum, Mehmed ve Emin’i bekçi olarak evde bıraktı. Ali Kemal’in duyacağı şekilde polis memurlarına emir verdi: Kaçmaya kalkışırsa kesinlikle vurun!

Saat 17.00 suları...

Cem’i Bey, Emniyet Müdürü Esad Bey’e ulaşmak istedi. Gelişmeler hakkında bilgi verip yardım isteyecekti. Esad Bey, bir ay önce Türk askeriyle İstanbul’a giren Refet Paşa ile birlikte Divanyolu’ndaki Şark Mahfili’nde toplantıdaydı.

Cem’i Bey, toplantıya girmeyi başardı. Esad Bey’e yaklaşıp, fısıltıyla "Emrinizi yerine getirdim; sevki hakkında talimatınızı bekliyorum" dedi.

Müdür Esad Bey önce meseleyi anlayamadı. Cem’i Bey, "Ali Kemal mevzusu" deyince hemen ayağa kalktı; Cem’i Bey’i alnından öptü.

Tekneyle İzmit’e gidecek

On dakika sonra...

Refet Paşa, Esad Bey ve Çatalca Mebusu Şakir Bey, Ali Kemal’in Ankara’ya nasıl gönderileceğini ayaküstü konuştular. İngilizlerin her yerde Ali Kemal’i aradığını biliyorlardı. Hemen bu gece Anadolu’ya götürülmesinde yarar vardı. Esad Bey, Cem’i Bey’i bir köşeye çekip talimatını verdi:

"Bu gece saat 21.30’da bir tekne sizi İzmit’e götürmek için Samatya sahilinde olacak. Ali Kemal, İzmit’ten trene bindirilerek Ankara’ya götürülecek."

Cem’i
Bey emri alınca Samatya’ya döndü.

Durumu arkadaşlarına anlattı. Hazırlık yaptılar; yolda yemek için ekmek, zeytin, peynir, pekmez aldılar. İki battaniye buldular.

Saat 20.30 suları...

Ali Kemal’e, İsmet Paşa ve Refet Paşa’nın Haydarpaşa’da kendisini beklediğini söylediler. Ali Kemal önemsendiği için mutlu oldu.

Samatya’daki evden çıkıp sahile geldiklerinde tekne henüz yoktu. Bir saat geciken tekne 22.00 sularında göründü. Lodos teknenin gelişini geciktirmişti.

Ali Kemal bu fenersiz tekneye bindirildi.

Tekneye binmeden önce Cem’i Bey, şoför Hamid’i uyardı: "Otomobilini garaja çek ve hayatın boyunca kimseye bu olaydan bahsetme!"

Ali Kemal’
i taşıyan tekne o gece çıkan fırtınaya inat, kapkara Marmara Denizi’nde yol almaya başladı. Teknedekiler yarının ne getireceğini bilmiyordu...

Ali Kemal’in son saatleri

TARİH 6 Kasım 1922

Sabah saatleri...

Zorlu bir deniz yolculuğundan sonra Ali Kemal’i taşıyan tekne, sabaha karşı İzmit körfezine girdi.

Polis Şefi Cem’i Bey, Değirmendere’deki askeri kumandanla görüştü. Kumandan durumu İzmit’teki (Sakallı) Nureddin Paşa’ya bir telgrafla bildirdi. Hemen yanıt geldi. "Ejder" adlı istimbotu hareket ettirmişlerdi; "konuklar" alınacaktı.

Cem’i Bey beklerken Ali Kemal’i dışarı çıkardı; kahvede çay ikram etti. Ali Kemal, Ankara’ya gideceğini öğrenmişti; rahattı.

Saat 14.00 suları...

"Ejder" iskeleye yaklaştı. İzmit Merkez Kumandanı, yanında 8-10 askerle inip Ali Kemal’in yanına geldi. "Beyefendi sizi Kumandan Paşa görmek istiyor, İzmit’e gideceğiz" dedi.

Ali Kemal konuşmadı.

Hep birlikte istimbota bindiler.

Saat 15.00 suları...

"Ejder" henüz kıyıya yaklaşmamıştı. Cem’i Bey gördüğü manzara karşısında şaşırdı. Halk, Ali Kemal’i görmek için sahile hücum etmişti.

İstimbot iskeleye yaklaştı. Ali Kemal indirildi. Halk küfür etmeye başladı. Bir manga asker süngü takıp aralarına Ali Kemal’i alarak merkez komutanlığına götürdü. Cem’i Bey ve arkadaşları da mangaya eşlik etti.

Saat 16.00 suları...

Ali Kemal ordu karargáhından istendi. Nureddin Paşa, kurmaylarıyla bir tepe üzerine kurulmuş karargáhtaydılar.

Ali Kemal yine bir manga askerle karargáha getirildi.

9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtaran Nureddin Paşa, Ali Kemal’in yanına yaklaştı:

İsmin nedir?

Ali Kemal.

Nureddin Paşa
birden sesini yükseltti.

Senin adın Ali Kemal değil; Artin Kemal’dir. Millet seni bu isimle tanır.

Ali Kemal başını kaldırdı.

Benim adım Ali Kemal, Artin Kemal değil.

Paşa güldü. Gıyabında idam cezasına mahkûm edildiğini bildirdi. "Bakalım kendini müdafaa edebilecek misin?"

Sonra manga çavuşuna döndü. "Götürün!"

Cem’i Bey, sertliğiyle tanınan Nureddin Paşa’nın yanına yaklaştı: "Paşam aldığım emirle mahkûmu Ankara’ya götüreceğim. Emir buyurduğunuz takdirde bu gece Ankara’ya yola çıkalım."

Nureddin Paşa
yanıt vermedi.

Saat 17.00 suları...

Ali Kemal geldiği merkez komutanlığından dışarıya çıkarılmıştı ki, kadın, erkek ve çocuklardan oluşan bir grup, "Gebertin şu vatan hainini" diye Ali Kemal’e taş atmaya başladı.

Bir manga asker, Ali Kemal’i korumakta zorlandı. Kalabalık artıyordu. Askerler artık koruyamaz oldu. Taşlar ortada tek başına kalan Ali Kemal’e yağmur gibi yağdı.

Ali Kemal sendeledi. Düştü.

Kadınlar ellerindeki ipi Ali Kemal’in ayağına geçirip çekmeye başladılar.

Ali Kemal sürüklenerek sahile kadar getirildi. O anda askeri müfreze geldi, halkı dağıttı. Ali Kemal’i hastaneye kaldırmak için sedye getirdiler.

Ancak Ali Kemal ölmüştü...

Akşamüzeri...

Nureddin Paşa’nın emriyle, Ali Kemal’in cesedi beyaz önlük giydirilip darağacına asıldı. Boynuna da bir levha vardı: "Artin Kemal."

Barış görüşmeleri yapmak için Lozan’a giden İsmet Paşa, mola verdiği İzmit’te bu manzarayla karşılaşınca çok sinirlendi: "Şehitlerin, kahramanların soylu hatıralarını böyle bir cinayetle lekelemeye kimin hakkı vardır. İnsan cephede savaşarak ölür; mahkeme kararıyla idam olur, böyle bir şey kabul edilemez."

İsmet Paşa’
nın bu sert sözlerinden sonra Ali Kemal’in cesedi apar topar kaldırıldı. Bir arabaya konuldu ve bilinmeyen bir yerde toprağa verildi.

Ali Kemal (1869-1922) İstanbul’da doğdu. Babası tüccardı. Siyasi yaşamına Jön Türkler’e katılarak başladı. Sonra yolunu ayırdı ve "ödülünü" Brüksel Elçiliği’ne ikinci kátipliğe atanarak aldı. İkdam Gazetesi’nde İttihatçılar’a karşı ağır yazılar yazdı. Makalelerinde liberalizmi övdü. Gerici 31 Mart ayaklanmasını destekledi. "Liberal" Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na girdi. Peyam Gazetesi’ni çıkarmaya başladı. Damat Ferit Hükümeti’nde Milli Eğitim ve sonra İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Mustafa Kemal’e karşı çıktı; tutuklatmak için tertipler hazırladı. Düşmanlığını yazılarında da sürdürdü. Makaleleri hep hakaretler içeriyordu. İngilizlere yakındı. Ölümünden bir yıl önce 25 Ekim 1921’de öğrenciler tarafından taş yağmuruna tutuldu, gazetesinin camları kırıldı. Ve bir kasım günü İzmit’te taşlanarak öldürüldü.

Ali Kemal 1903 yılında; babası İsviçreli, annesi İngiliz Winifred Brun ile Cenevre’de evlendi. Bayan Winifred, oğlu Osman Kemal’i 1909’da doğurduktan hemen sonra öldü. Osman Kemal ve ablası Selma’yı anneanneleri Margaret Johnson baktı. Osman Kemal daha sonra adını "Wilfred Johnson" olarak değiştirdi. 1936’da Irene Williams ile evlendi. Bu evlilikten doğan Stanley Johnson, Sir James Fawcett’in kızı Chorlotte ile evlendi. İşte bu evlilikten de Boris Johnson dünyaya geldi. Stanley Johnson ve Boris Johnson, dedeleri Ali Kemal gibi gazeteciliği seçti.
Yazarın Tüm Yazıları