ANKARA 60 kritik gün ısrarımı koruyorum.Başbakan’ın AKP kapatma davasıyla ilgili tavrı belli ve açık:
1) Ek savunma süresi istemedi.
2) 5 Ağustos’tan (adli tatil) önce karar çıksın istiyor.
Türban raporu bugün yarın tamam...
Yani arada başka dava molası kalmayacak.
Diyelim ki Yargıtay Başsavcısı esas hakkındaki mütalaasını en geç ay sonuna kadar verdi.
Önümüzde iki ihtimal var:
1) Ek iddianame hazırlandı.
2) Veya hazırlanmadı.
Eğer ek iddianame olmazsa, sözlü savunmayı müteakip karar çıkabilir.
Ek iddianame sunularsa, top yine AKP’nin sahasına döner.
Ek savunma için elini çabuk tutarsa karar ağustosu bulmaz.
Haydi, madem merak ettiniz, daha derine inelim.
Anayasa Mahkemesi aslında adli tatil kapsamında değil.
Yüksek Mahkeme’de adli tatil süresince toplantı yapılmaması sadece gelenek.
O yüzden Başkan Haşim Kılıç, ağustos ayında üyeleri toplantıya çağırarak kararı çıkartabilir.
Buraya kadar AKP’nin gönlünden geçen takvimi aktarmaya çalıştık.
Peki AKP’nin kuşkulandığı gibi ortada bir "komple (komplo) çetesi" varsa...
O çetenin muhtemel stratejik takvimi farklı olmalı, öyle değil mi? Davalının çabuk bitsin diye dua ettiği dava uzuyorsa, mutlaka bir sebebi olmalı.
Mesela karar yıl sonuna sarkar, kapatma çıkarsa, AKP’nin birkaç ay sonraki yerel (belki genel) seçim için sahaya süreceği yedek partinin işi çok zorlaşır.
Dahası ekonomi bu kadar uzun süren gerginliğe dayanır mı bilinmez. Umarız olmaz ama, kriz patlarsa AKP oylarında ciddi gerileme yaşanabilir.
Takvimin önemi tam burada ortaya çıkıyor. Şıkları sayalım:
1) Yaz başı karar çıkar ve AKP kapatılmazsa hasar en aza iner.
2) Karar yıl sonuna kalır ve kapatma kararı çıkarsa sistem zorlanır.
3) Karar geciktikçe kapatma çıkmasa bile ekonomik risk büyür.
Cari açıkta 2 risk
EKONOMİDEN anlayanlar cari açıkta 2 riske işaret ediyor. 2001 krizinden bu yana cari açığın finansmanı iki kaynaktan sağlandı:
1) Doğrudan yabancı sermaye yatırımları -ki geçen yıl 20 milyar doları buldu.
2) Türk şirketlerinin yurtdışından sağladıkları döviz kredileri.
Doğrudan yatırımın önüne siyasi belirsizlik engeli dikiliyor.
Cari açık zaten ancak para bulunursa verilir. Yoksa açık azalır. Cari açığın azalması, daha az ithal girdi, üretim, istihdam ve ihracat geliri anlamına gelir. Kuru ve faizi baskı altına alır. İşte hükümeti korkutan senaryo da budur.
Avrupa Marşı Köşk’te
ABDULLAH Gül’ün Köşk’te verdiği resepsiyonda AB’nin gayri resmi marşı Dokuzuncu Senfoni çalındı.
Merak ettim, araştırdım, Ahmet Necdet Sezer’in zamanında rastlamadım.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e gelince, o da aynı parçayı dinlemiş. Ama farklı zaman ve mekánda.
Demirel, 28 Şubat’tan sadece bir ay sonra 30 Mart 1997’de, 10 bin kişinin huzurunda icra edilen bu senfoniyi, "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganları eşliğinde dinlediğinde, "İşte çağdaş Türkiye" demiş.