BİZ bir ay kadar önce Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yöneticilerinin parti hakkında açılan "kapatma" davası nedeniyle sarf ettikleri hayli saldırgan sözlerden vazgeçip "kuzu kuzu" savunma hazırlamaları gerektiğini yazdık diye pek bir tepki almıştık.
Ankara haberlerinden anlaşıldığına göre, dediğimiz noktaya gelmişler. Tebrik ederiz.
Nitekim AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın "Anayasa’yı değiştirelim. Partimizin kapatılmasını güçleştirelim. Bu badireyi o yolla atlatalım" önerisinde bulunanlara yüz vermediği anlaşılıyor.
Sadece o değil, Anayasa Mahkemesi’ne sunulacak "savunma" için "ek süre istememeye" de karar verdiği bildiriliyor.
Nitekim akşam saatlerinde ön savunma Anayasa Mahkemesi’ne sunuldu.
Bundan anlaşılıyor ki, "Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne tam üye olarak almayalım" diyenlere haklı olarak, "Oyun devam ederken kural değişmez" diyen Tayyip Erdoğan, partisinin kapatılmasını engellemek için aynı hatayı yapmayacak yani oyun devam ederken kural değiştirmeye kalkmayacak demektir.
Bu durumda AKP’nin, Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesindeki suçlamalara yanıt vererek Yüksek Mahkeme’yi ikna etmeye çalışacağı söylenebilir.
Dava açısından doğru olan budur ama, Yüksek Mahkeme sonuçta "kapatma"ya karar verse de vermese de Türkiye açısından doğru olan bu değildir.
Kendisinin demokrat olduğunu sanan -veya demokrasiyi kendilerini ilk durağa kadar götürecek otobüs gibi gören- kişiler, Türkiye açısından doğrunun, "Anayasa’nın temel değerlerine bağlılık" formülünde saklı bulunduğunu anlamak zorundadırlar.
Aksi halde bu dava burada öyle veya böyle bitse bile, sistem ikinci bir davayı karşılarına çıkartır.
Örnek arayanlar çok zorlanmadan Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin neden kapatıldıklarını inceleyebilirler.
Sistemin kendisiyle kavga edenleri nasıl yola getirdiğini de Saadet Partisi örneğinde görmek mümkündür.
Tuhaftır ama aslında beklenti AKP’nin sistemle barışık olduğu (veya olacağı) şeklindeydi. Çünkü AKP’yi, 28 Şubat’tan gerekli dersi aldıklarını söyleyenler kurmuştu. Sistemle kavga edenler ise sonuçta Saadet Partisi’nde kalmış gibiydi.
Tam tersi oldu.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal -haklı olarak- o nedenle sert siyaset çizgisinde kalıyor. "AKP tansiyonu düşürecek birtakım icraatla örneğin partiyi zor duruma düşüren bazı bakanları değiştirerek, türban meselesindeki dayatmacı tavrından vazgeçerek, ilk ve ortaöğretim okullarıyla kamu kurumlarında türbana hoşgörüyle bakanları cezalandırarak laikliğe sahip çıktığını göstersin. Böylece gerilim bitsin" türü tavsiyelere "Söz konusu olan laikliktir. Sistemin AKP’den istediği de laikliğe bağlılığını ispat etmesidir. Bunun pazarlığa tabi bir tarafı yoktur" anlamındaki yanıtlarla karşılık veriyor.
Eğer birbirimizi aldatmayacaksak, kabul edelim ki Baykal’ın dediği, AKP için de Türkiye için de çıkar olan yegáne yoldur.