HAYIR, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapatmak girişimindeki cüretkárlık ne 28 Şubat sürecine benzetilebilir, ne de Ergenekon Çetesi’yle irtibatlandırılabilir.
Bu tez "ulusalcı" komplo teorilerini ters yönde üretmekten başka bir anlam taşımıyor.
Ve yine onlarınki gibi, aşağıda açıklayacağım nedenlerden ötürü, gerçekle uyuşmuyor.
* * *
"STATÜKO" terimine değindiğim dünkü yazımda askerlik sanatını örnek vermiştim.
Kavramın tabiatı icábı, her statüko gücünün "stratejik" açıdan daima mevcut cepheyi korumakisteyeceğini, ama aynı zamanda da "taktik" saldırılara başvuracağını söylemiştim.
Sonra, tüm bunları hesaplamanın o askeri sanatta bir "kurmay" derinlik; sivil hayatta ise, aynısına tekábül edecek "seçkin" bir zeká, birikim ve tecrübe gerektireceğini eklemiştim.
Nitekim, asker-sivil eksenli 28 Şubat sürecinde böylesine "elit" bir strateji mevcuttu.
Yalan "andıç"tan tank sesine ve ABD cevazından yargıç azarına, postmodern darbede "kurmay", dolayısıyla "seçkin" bir hesap ve kitabın yapılmış olduğu göz çıkartıyordu.
Yani, planlı, programlı ve kumpaslı hazırlanan o 28 Şubat, emir beklemeyen işgüzar bir çavuşun mangayı arkasına katıp karşı sipere düzenlediği "taktik" bir vur kaç değildi!
* * *
OYSA, "statüko" açısından bakıldığında, savcının jestiyukarıdaki türden bir derin stratejiyansıtmıyor. Tıntın iddianame ortada, parlak bir "seçkin zeká"yı ise hiç yansıtmıyor.
Çünkü, mağduriyet hissi kamçılayan "web muhtırası"nın beklentiye tam zıddı sonuç getirdiği ve türban tatavasının da özünde yine iktidarı güçlendirdiği gün gibi aşikár değil mi?
O halde insaf, aynı mağduriyet hissinin daha da güçlendiğini ve dolayısıyla saldırının geri tepeceğini en uzak köydeki "çarıklı erkán-ı harp" dahi anlamışken, bunu bilemeyecek, bunu hesaplayamayacak; bunu öngöremeyecek bir "statüko komutanlığı" düşünülebilir mi?
Diplomasını çöplükten toplamadığı ve aklını peynir ekmekle yemediği takdirde, hangi "kurmay" ve hangi "elit" şu anki zamanlamada böylesine kuru sıkı bir taktik atağa kalkışır?
Hayır hayır, hiçbir statüko kendini bu derece kof "stratejistler"e (!) emánet etmez.
* * *
O halde bir, öküz altında buzağı arayıp ve komplo teorilerine bir yenisini daha ekleyip, savcının jestini "yukarıdaneşgüdümlü" bir kumpas olarak açıklamanın álemi yok!
Ortada ne "örgüt", ne "komplo" var! Ankara bürokratlarının ahbap?çavuş ilişkisi ve onların Sakarya meyhanelerindeki "laiklik gitti, gidiyor" vahvahı da bu gerçeği değiştirmez.
Hasbelkader konumuna sığınıp kendine "misyon" vehmeden aklıevveller ibadullah.
Fakat doğru, Başsavcı statüko açısından tabii ki "taktik" bir taarruza kalkıştı.
Ancak, bu, harita okumayı bilmez ve ikmál kuvveti hesaplamaz işgüzar çavuşun, emir gelmeden ve tek başına karşı sipere yönelttiği başıbozuk saldırıdan farksızdır ki, nokta!
* * *
SONRA iki; Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’yi kapatmak girişimini Ergenekon Çetesi’yle irtibatlandırmaya kalkışmak aslında üzerinde durulmayacak kadar gülünçtür.
Tamam, söz konusu Çete tabii ki "statüko zaptiyeliği"ne soyunmak istemiştir.
Ama onun savruk organizması, lumpen kimliği ve maceraperest "strateji"si öylesine itici, irkiltici ve ürkütücüdür ki, en sığ kurmayları ve en vasat seçkinleri dahi cezbedemez.
Zaten yine insaf, her hangi bir statükonu sermayeyi bu denli kara bir kediye yatırması için ya gerçekten tımarhanelik raddeye varması; ya da ölüm döşeğine uzanması gerekir.
Oysa, hiç küçümsemeyelim, Türkiye’deki statüko henüz bunların ikisinden de uzaktır.
Dolayısıyla, hayır, Başsavcı’nın cüretkárlığında ne 28 Şubat, ne de Ergenekon yatıyor.
Ancaak, eğer komplo teorisinde illá ısrar edenler varsa, o halde bari AKP’nin statüko içine "ajan" sokarak kasten mağduriyet yarattığını söylensinler de, eh, acil şifalar dileyelim.