Bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyen alternatif çözümler üretecek halim de yok.
Hem konu hassas... Kimler kızar, kimler incinir, bilemem.
Üstelik çoğunluğun ölme ve öldürme histerisine kapıldığını görüyorken...
Çıkıp "Ben harekát sevmem" demek olmaz.
Ama sevmem.
Ölüm vardır orada çünkü.
"Ölüm bazen gereklidir."
"Vatan uğruna ölmek şereftir."
Tamam, bunları duya duya büyüdük, tamam da...
Ben kadınım.
Bütün kadınlar, çocuk sahibi olmasalar da, bir yanlarıyla "ana"dırlar.
Analar, kimsenin, hele çocukların ölmesini istemezler.
Zaten onun için daima analara değil babalara haber veriyorlar ya acı haberi... Son şehitlerimizden birinin annesi anlatıyordu, kapıya gelenler ısrarla babayı görmek istemişler. Onlar da biliyorlar yani.
"Vatan sağolsun" diyenler de babalardır daha çok.
Kadınlar da ister elbet vatanın sağ olmasını...
Ama yetmez.
Çocuklarının da sağ olmasını isterler. Dillendiremediklerine bakmayın siz.
Erkekler için ölme, öldürme erkekliğin bir parçasıdır biraz da... Ama kadınlar yabancıdır bu duyguya.
* * *
Televizyonlar programlarını ağırlaştırdılar şehitlerin ardından... Harekát kararı alındığında yapmalıydılar bunu belki de.
Belliydi çünkü.
Ölecekti çocukların bazıları.
Hani ne derler... "İki kere iki dört."
Ama böyle konuşmam doğru değil!
Madem iş bu noktaya geldi... Şimdi destek gerekli oradakilere... Moral...
Bağırmalıyım.
"Haydi aslanlar!"
"Vurun, yıkın, geçin!"
Fakat yapamam, kimse kusura bakmasın.
Yalan söylemiş olurum. Çocukları kaçırıp evde saklamak istiyorum çünkü, gerçek duygum bu!
Hayır, bunun son olduğunu bilsem...
Bir daha oralardan baskın, mayın, ölüm haberlerinin gelmeyeceğini...
Son noktayı koyacak olduğunu bu harekátın...
Bir gayret bağıracağım.
Ama bağıramıyorum.
Mavi, yeşil badanalı odaların duvarlarında asılı fotoğraflarına bakıyorum çocukların...
Gözlerine...
85 yıldır "vatanın bölünmez bütünlüğü"nü bir türlü garantiye alamamış, bu çocukları 30 yıldır savaşmak durumunda bırakmış herkese lanet okuyorum.
Bağıramıyorum.
Bağırırsam, çocukların ölümüne sebep olmuş gibi hissederim kendimi...
Bağırsam bağırsam "Yeter!" diye bağırabilirim ancak.
MIŞ-MUŞ
Türkler uzaylıymış.En çok Mustafa Topaloğlu bozulacak bu işe, bir ayrıcalığı kalmadı zira.
Davut Güloğlu ayrıldığı eşinden çocuk bekliyormuş.E, Türkiye’de her şey yavaş işler biliyorsunuz, boşanma ilamı henüz yatak odasına ulaşmadı demek!
İmanlı erkekler sanal álemde kuma arıyorlarmış.İnternet ve kuma... Bir zamanların viski ve lahmacun ikilisi gibi biraz.