Paylaş
Türkiye gündeminin içine yuvarlandığı gerilimin konusu bu.
İşte böyle bir gündemde Afganistan’da laik olmayan bir mahkemenin verdiği idam kararına Türkiye’den tepki yağdı.
İki haftadır yazıyorum.
23 yaşındaki bir üniversite öğrencisi internetten kadın haklarını indirip arkadaşlarına dağıttıktan sonra şöyle sormuştu:
"Erkekler 4 kadınla evlenebiliyor da kadınlar neden 4 erkekle evlenemiyor?"
Ve bu nedenle idam cezasına çarptırılmıştı.
hurriyet.com.tr buna karşı bir kampanya açtı. 500 bin imza gönderildi.
ISRARIN NEDENİ
Peki neden ısrarla bu olayı takip ediyorum?
Çünkü içine düştüğümüz tartışmanın en somut örneğidir.
Afganistan’daki tartışmanın içinde üniversite var. Kadın hakları var ve "İslamcı" bir mahkemenin verdiği idam kararı var. Antilaik endişe var.
Türkiye’deki tartışmanın ortasında üniversite var. Dini inanç gereği türbanla gelen "kadın hakkı arayışı" var. Ve antilaik endişe var.
Ve en önemlisi Müslüman bir toplumun laik bir yaşam tarzında yaşayabileceği iddiası var.
İşte bu nedenle Afganistan’daki gence Müslüman ve laik bir toplumdan giden yardımın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Afgan genci hálá hapiste. İdam cezası kalkmış değil. Ama geciktiriliyor.
SON GELİŞME
Son gelişme ise şu:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Afganistan Devlet Başkanı Karzai’ye 3 gün önce bir mektup gönderiyor.
Ve mektupta Türkiye ile Afganistan’ın tarihi yakınlığını anlattıktan sonra "O genci asmayın" diyor.
Mektubun içeriğinden aktarabileceğim özet şudur:
- Eğer o genci asarsanız dünyaya karşı zor durumda kalırsınız.
Evet, önünde "türban serbestisi kanunu" duran Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu mektubu göndermesi anlamlıdır.
Çünkü Gül, o mektubu Afganistan’daki olayla ilgili olarak doğan endişeler için göndermiştir.
Bakalım Türkiye’deki endişeler için ne yapacak?
Köşk’de zor günler
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün önündeki kritik soru şudur:- Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı milletin birliğini temsil eder. Bu olayda millet ve sivil toplum kuruluşları bölünmüş durumda. Vereceği karar neyi temsil edecek? Milletin ve devletin birliğini temsil için bu sorun nasıl çözülecek?
Gerçekten zor bir durum. Gül, türban sorununun çözümünü istiyor. Bunu biliyorum. Ama öfkeyle, kamplaşmayla, kavgayla, bölünmeyle değil. Ortak ve en geniş zeminde toplumun tüm kurumlarının ve sivil kesimlerinin mutabakatıyla. Yani makul bir psikolojide. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "kefen" hatırlatması ise bir "savaş psikozu" doğurduğundan keskinlik yükselmiştir. Gül bu durumdan rahatsızdır. Bu nedenle onay için sükuneti bekliyor olmalı... Sözcü Ahmet Sever’e, "Neden bekleniyor" diye sordum. "Hukukçular inceliyor" dedi. Belki bugün ya da yarın onaylanır. Ama aradaki gecikme şu soruyu ortadan kaldırmıyor:
- Daha önce jet hızıyla onaylanan hakim savcılar yasasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı şu açıklamayı yapıyordu: "Biz yasalar komisyonda görüşülürken izliyoruz. Anayasa’ya aykırı gördüğümüz şeyleri o sırada söylüyoruz. Bu nedenle yasa gelir gelmez onaylanıyor. Bir anlamda TBMM ile birlikte çalışıyoruz. Vakit kaybı olmuyor.
Peki şimdi neden bekleniyor? Belli ki Gül zor bir dönem geçiriyor. Ve şu soru o zorluğu artırıyor:
- Başbakan Erdoğan, Bahçeli ile anlaştığını ve bu yasayı hızla TBMM’ye getirip Köşk’e göndereceğini, Cumhurbaşkanı’na önceden söyledi mi? Eğer söylemediyse bu ne anlama geliyor? Ya da söyledi ve Cumhurbaşkanı acele etmeyin dediyse bu durumdan ne anlayacağız?
Ağır soruların, keskin cevapları olur. Yakında...
Derin tartışma
DEVLET Bahçeli’nin "türbana verdiği destek" MHP içinde derin bir tartışmayı ateşliyor.
Bazı önemli isimlerle konuşuyorum.
Tartışmanın başlıkları şöyle:
Parti milliyetçi çizgisinden Milli Görüş öncelikli bir çizgiye mi geçiyor?
Alparslan Türkeş Milliyetçi Cephe döneminde bile "türban konusu"nu açmamıştır. Bu konuya belirli bir mesafe koymuştur. Bahçeli bu çizgiden uzaklaşıyor mu?
Devlet Bahçeli yakın çevresine Cihan Paçacı, Oktay Vural, Deniz Bölükbaşı gibi bürokrasiden gelen isimleri yerleştiriyor. Parti tabanı merkezden uzaklaştırılıyor.
Devlet Bahçeli dünyayla temas etmiyor. Almanya’da Türklerin evleri kundaklandı. Başbakan Tayyip Erdoğan yanına Muhsin Yazıcıoğlu’nu da alıp gitti. Bahçeli yok.
Bahçeli, Erdoğan-Yazıcıoğlu yakınlaşmasını kendi liderliği için bir tehdit olarak mı algıladı? Bu yüzden mi türban serbestisini bir koz gibi hızla ortaya attı?
MHP son seçimlerde CHP’ye küsen, ANAP ve DYP’nin birleşememesine tepki gösterenlerin oylarıyla barajı aşmıştı. Şimdi bu oyları da kaybetti. Zaten Güneydoğu’da oy yok. Yerel seçimlerde MHP çok zor durumda kalacak. Partinin ekseni kaydırılmıştır.
MHP türban meselesinde daha ağırbaşlı davranabilirdi. Başbakan Erdoğan’a bu sorunun çözümü için sivil toplum kuruluşları, emekli yüksek yargı mensupları ve üniversitelerden oluşan en geniş kesimlerin katıldığı bir zemin oluşturulmasını teklif edebilirdi. Yetkili organlarına yeterince danışılmadı ve parti bir acelenin içine düşürüldü.
Evet, MHP içinde şimdilik sessiz ama derinden bir fay hattı gibi işleyen böyle bir tartışmanın sinyallerini alıyorum. Elbette bunlar her siyasi partide olabilecek iddialar. Su yüzüne çıkar mı? Bir depreme dönüşür mü?
Şimdilik sanmıyorum.
17. madde komedisi
DÜNYANIN hangi ülkesinde bir kadının başını nasıl bağlayacağı, fiyonk mu düğüm mü atacağı, atarsa neresinden atacağı, yasayla, yönetmelikle belirlenir? Bu nasıl bir komedidir? Bir düşünün, bir kız öğrenci üniversitenin kapısına geldi. Güvenlik görevlileri ellerinde temsili resim kızın türbanına bakıyorlar.
- Kaç santim?
- Ne kaç santim?
- Fiyonk çene altından kaç santim?
MHP, 17’nci maddede işte bu komik değişiklik için ısrar ediyor. Eğer "Bir hata yaptım. Anayasa Mahkemesi iptal etsin" diye bu ısrarı sürdürüyorsa bu çok daha ayıp.
Türbanlı eşin olduğu yere gitmem
ADINI vermiyorum... Emekli bir büyükelçi. Bir hafta önce Dışişleri Bakanlığı müsteşarlığından bir telefon geliyor:
- Sayın Dışişleri Bakanı emekli olan büyükelçiler onuruna bir resepsiyon verecekler. Siz de davetlisiniz...
Emekli büyükelçi soruyor:
- Davet eşli mi?
- Bilemiyorum. Sanırım.
Ve büyükelçinin cevabı:
- Kusura bakmayın, ben türbanlı bir bakan eşinin davetine gelmiyorum. Lütfen bunu böylece bildiriniz.
Aslında o resepsiyonun ardından Cumhurbaşkanı’nın da bir daveti vardı. Olayın detaylarını dün Hürriyet Gazetesi’nde Uğur Ergan’ın haberinden öğrendik. Merak ettim. Acaba protesto eden büyükelçiler bu durumu bakanlığa nasıl bildirmişlerdi?
Aynen az önce aktardığım gibi. Açık ve altı çizili bir protestoyla. Yani mazeret yok.
"Türbanlı bakan eşinin olduğu yere gelmiyorum" diyen bir protesto.
Hepsi değil ama bir bölümü gelmeyeceklerini bu üslupla aktarmışlar. Peki şimdi bu ne anlama geliyor?
BABA’NIN SÖZLERİ
Bir hafta önce yaptığımız sohbette Demirel’in söylediği şu söz aklıma geliyor:
- Türkiye her çevrede bölünüyor.
Eğer, görevi "her alanda sorunu diplomatik bir şekilde çözmek" olan diplomatlar bile böyle bir protesto içine girebiliyorsa bu durum düşünülmeli... Diplomatın yaptığı doğru ya da yanlış. Bu tartışılır. Asıl önemli olan içine düştüğümüz durumdur.
Korkuların, endişelerin, güvensizliklerin ve protestoların devletin en üst makamlarında görev yapan insanlara kadar ulaşmış olması ve böyle bir üsluba dönüşmesi hepimizin üzerinde düşünmesi gereken ağır bir durumdur.
Toplumsal barış birinci önceliğimiz olmalı.
EXPO İzmir’de Baykal nerede?
İZMİR ’den arkadaşlar soruyor:- İzmir tarihinin en büyük sınavına hazırlanıyor. Eğer 2015 EXPO’yu kazanırsa bir dünya kenti olacak. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bütün hükümet burada çalışıyor. Ama CHP’den ses yok. Baykal bir kere gelmedi. Bunun için dünyada bir çaba göstermedi. Neden?
Bir başkası ekliyor:
- İzmir tarihi boyunca CHP’ye oy verdi. Son olarak CHP’nin elindeki tek kaledir. Baykal İzmir’i kaybetseydi ne yapardı? Şimdi İzmir CHP’den bir şey bekliyor. Ama Baykal yok.
Ve daha keskin bir eleştiri:
- CHP İzmir EXPO’yla değil. İzmir il kongresiyle daha çok ilgileniyor. İzmir gözünü dünyaya dikmiş. CHP İzmir il-ilçe kongrelerine.
Bu eleştiriler CHP Genel Merkezi’ne ulaşıyor mu bilemem. Ama İzmir’den CHP’ye doğru yükselen sitem en yüksek tondan bana ulaşıyor. Hatta keskin iddialara dönüşüyor:
- Böyle giderse, yalnızca EXPO yüzünden değil, birçok nedenle İzmir CHP’ye sırtını dönmek üzere.
Paylaş