AKP ve MHP arasında üniversitede türban yasağını kaldırmak için TBMM’de kurulan komisyon şu isimlerden oluşuyor:
AKP’den Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Sadullah Ergin, Bekir Bozdağ ve Burhan Kuzu.
MHP’den Cihan Paçacı, Faruk Bal, Deniz Bölükbaşı ve Oktay Vural!
İlk bakışta hemen görebileceğiniz gibi erkeklerden oluşan bir komisyon, kadınlarla ilgili bir karar alıyor.
Şöyle mi örtsünler, böyle mi bağlasınlar diye tartışıyor. Orada bağlasınlar, burada bağlamasınlar gibi kararlar alıyor.
İki partinin de aklına bir tane kadın milletvekilini komisyona koymak gelmiyor.
Egemenliğin erkeklerin elinde olduğu bir toplumsal düzen, burada bile kadınlara söz hakkı vermek istemiyor.
Belli ki kadınlar, bu partilerin milletvekili listelerine "vitrin düzenleyici bir süs" olarak konuluyor.
Öte yandan bu komisyondaki milletvekilleri, tecrübeli siyasetçiler. Partilerinin politikalarının oluşmasında önemli roller oynuyorlar. Aralarında Anayasa Komisyonu Başkanı bile var.
Gece, gündüz çalıştılar, saatlerce toplantı yaptılar, gittiler, geldiler ve sonunda bir metin üzerinde anlaştılar.
Ertesi gün Prof. Dr. Ergun Özbudun çıkıp da bu değişikliğin sonucunun türbanı ilkokula bile sokmak ve çarşaf, burka ile bile okula gidebilmek olabileceğini söyleyene kadar da yaptıklarının ne sonuç doğurabileceğini fark etmediler.
Bu uyarı üzerine saatlerce tartıştıkları maddeyi yeniden yazmak ve bazı ekler yapmak zorunda kaldılar.
Bu beylerin, yaptıkları işin enini boyunu, sonuçlarını iyice düşünerek yaptıklarını söyleyebilir miyiz?
Haliç Tersanesi neden yıkılıyor?
İSTANBUL’daki Haliç Tersanesi,Fatih Sultan Mehmed tarafından fethin ikinci yılında kuruldu.
Bu özelliği nedeniyle Türklerin İstanbul’da kurduğu en eski sanayi tesisi ve "tarihi sit alanı" olarak ilan edilmiş durumda.
Özelleştirme kapsamındayken Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen bu tesiste, atölyelerin bulunduğu bir bina tamamen yıkıldı, bir binanın da çatısı tıraşlanarak düzleştirildi.
Bu durum, geçen aralık ayında, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan bir suç duyurusunda ortaya çıktı. Bir yüksek mühendis, tersane alanı içinde Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet devri yapıların birbiriyle karışık olduğunu hatırlatarak, dökümhane, kimya laboratuvarı, elektrik atölyesi ve arşivlerin bulunduğu binaların yıkıldığını iddia etti.
Durum, eski ve yeni fotoğraflarla da belgelenmiş bulunuyor.
Alanın sorumluluğu Büyükşehir Belediyesi’nde!
İstanbul’u tahrip olmaktan koruma görevini yerine getirmesini beklediğimiz belediye, kim bilir hangi rant hesaplarıyla tersanenin içinde binaları yıkıyor, kendince düzenlemeler yapıyor.
Merak ettim, acaba oraya da bir alışveriş merkezi mi kurulacak?
İstifa medeni bir kurumdur
FRANSA Cumhurbaşkanı Sarkozy, bir çalışanı tarafından 4.9 milyar Euro zarara uğratılan Societe Generale bankasının en tepedeki yöneticisinin istifa etmesi gerektiğini söyledi.
Fransa Adalet Bakanı ve Ekonomi Bakanı da Cumhurbaşkanı ile aynı fikirdeler.
Bankanın bu şekilde zarara uğratılmış olmasının bir karşılığı olması gerektiğini düşünüyorlar ve bu karşılığın, medeni birçok ülkede olduğu gibi "istifa" ile gerçekleşmesini bekliyorlar.
Bizim gibi ülkelerde ise böyle sorumluluklar genellikle alt kademelerdeki garibanların sırtına yıkılır.
Kütahya’da raylardan çıkan Pamukkale Ekspresi’nde birçok insan yaşamını yitirdi.
Şimdi ortaya çıkıyor ki ülkemizin önemli bölümünde, tren raylarının denetlenmesi işi "gözle" yapılıyormuş.
İnsan yaşamını ilgilendiren bir konudaki ihmal için herkes sorumluluğu birbirine atıyor.
Genel Müdür, işin kolayını bulmuş, "Allah bir daha böyle bir kaza göstermesin" diyor.
Rayları kontrol etmek, bunun için gerekli yatırımları yapmak, kuruluşunun bütçesi yetmiyorsa bunun için gidip ilgili bakanı zorlamak sanki Allah’ın yapması gereken bir işmiş gibi.
"Genel Müdür olduğumdan beri bu kaçıncı kaza, galiba ben bu işi yapamıyorum" diyerek, istifa etmek aklına bile gelmiyor.
Ulaştırma Bakanı da huzur içinde olmalı. Yeterince denetlenmediği anlaşılan uçaklar düşüyor, trenler devriliyor ve bütün bu işler kendi sorumluluğu altında yapılmıyormuş, oralara iş bilmeyen yöneticileri kendisi atamamış gibi bir tavır içinde.
"İstifa"nın medeni bir kurum olduğu söylenir hep. Ama demek ki biz henüz o medeniyet seviyesine gelmemişiz!