ALMANYA’daki seçimlerden hemen önce Berlin’de Hıristiyan Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Angela Merkel’le akşam yemeğinde bir araya geldik.
İspanya’da tatilden dönmüştü.
Andrew Mango’nun Atatürk’le ilgili bir kitabını okuyordu.
Konu Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasına geldi.
Merkel son derece açık bir ifade ile şunu söyledi:
"Türkiye’ye tam üyelik değil, imtiyazlı ortaklık verilmesinden yanayım."
Bu sözleri bizi hiç şaşırtmadı.
Çünkü bütün konuşmalarında aynı şeyi söylüyordu.
Merkel o akşam bize çok önemli bir şey daha söyledi:
"Ben böyle düşünüyorum, ama bizden önceki hükümet, müzakereleri başlatmışsa, ahde vefa ilkesine bağlı kalırız. Madem Alman Devleti böyle bir şeyin altına imza atmıştır, biz de ona uyarız."
Bu söz bizim için yeterliydi.
Alman ve Fransız hükümetleri, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararına imzaları attılar.
Ama şimdi görüyoruz ki, Sarkozy’nin başını çektiği bir ilkesizlik, Avrupa’nın başdeğeri haline getirilmek isteniyor.
Türkiye’ye verilen söz, daha mürekkebi kurumadan unutturulmak isteniyor.
* * *
TÜSİAD kavramı tam bulmuş.
"Patolojik bir olay."
Yani hastalıklı.
Dikkat, hastalıklı olan Türk-Fransız ilişkileri değil.
Orada sorun yok.
Ekonomik ilişkiler, sosyal ilişkiler, "normal ülke vatandaşlarının" normal davranışları içinde devam ediyor.
Sorun, Fransa’nın bazı Makyavelik siyasetçilerinde.
Bu arkadaşlara sorarsanız, durmadan "Avrupa değerlerinden", "Kıta ahlakından", "demokratik erdemlerden" söz ederler.
Ya verilen sözlere sadık kalmak? Bu, Avrupa’nın bu saygıdeğer ilkeleri arasında hiç yer almıyor mu?
Devletler arasındaki ilişkilerde, "Benden önceki hükümet söz vermiş, bu beni ilgilendirmez" gibi bir keyfiyetin yeri yoktur.
Bir devletin imzası, onun şerefidir, namusudur.
Ama görüyoruz ki, artık şeref ve namus gibi kavramlar, Avrupa sözlüğünden çıkarılıyor.
Eski kıtanın yeni şımarık liderleri, bizi davet ettikleri bir değerler manzumesini her gün orasından burasından tırtıklıyorlar.
* * *
İkiyüzlülük ve çifte standart...
Avrupa’nın yeni oligarkı Sarkozy’nin icat ettiği Avrupa içtihadı bu iki dejenere duygu üzerinde yükseliyor.
Bir zamanlar göçmen olarak geldiği ülkenin geçmişte Cezayir’e yaptığını inkár edecek kadar "kraldan çok kralcı" olacaksın.
Yani, Fransız lisesinde sana okutulan, emperyal Fransa’nın gece bekçisi olacaksın.
Sonra çıkıp, üç beş oy uğruna, Türk milletini tarih önünde yargılamaya kalkacaksın.
Bir yandan Napolyon havaları atacaksın, bir yandan 10 milyar Euro’luk mal satma uğruna, Fransız bakanını Kaddafi önünde 20 dakika boyunca fırçalayacaksın.
Bu ikiyüzlülük, bu ilkesizlik, bu pejmürdelik Avrupa’nın hangi yüce değerleri arasında yer alıyor.
Kopenhag’da böyle kriterler var da biz mi bilmiyoruz.