Doğrulara evet ama...

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, altına imza atabileceğimiz düşüncelerle "Bir dakika! O öyle değil" demeye mecbur olduğumuz görüşleri bir araya getiren bir konuşmayı dün, başında bulunduğu partinin Kızılcahamam’da düzenlenen "Dokuzuncu İstişare ve Değerlendirme Toplantısı"nda yaptı.

Haberin Devamı

Önce katıldıklarımıza değinelim. Başbakan;

"Şiddet ve terörün düşmanı özgürlük ortamıdır. Öyleyse terörle mücadelede nihai sonucu temin etmek için çoğulcu demokrasiyi yaşatalım, özgürlük ortamını güçlendirelim diyorum"
diyor.

Bir kısım çevrelere, özellikle aşırı milliyetçilik içeren söylem sahiplerine, "Türkiye’ye yapacağınız en büyük kötülük menfi milliyetçilik söylemini sürdürmektir. Bölücü terör örgütünün hedefi birlik ve beraberliğimizi bozmaktır. Onların istediği budur zaten, buna fırsat verecek hiçbir söylem ve davranışı kabul edemeyiz" diyor.

"İçeride düşman aramak, vatandaşlarımızın bir bölümünü, ’şu ya da bu sebeple sadık olanlar, olmayanlar’ diye ayırmak birlik ve beraberliğimize zarar verir. Terör örgütünün de istediği zaten bu değil mi?" diyor.

"Atatürk’ün, bana göre en büyük başarısı etnik kökeni, dini, inancı ne olursa olsun milletimizin bütün fertlerini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında birleştirmiş olması(dır). Bu bağı muhakkak ve özenle korumak zorundayız" diyor.

"Bizim içeride düşmanlık diline değil, kardeşlik diline ihtiyacımız var. Eğer terör belasından kurtulacaksak bu, demokratik siyaseti çare kapısı olarak, hak arama kapısı olarak açık tutmakla mümkün olacaktır" diyor.

"Terörün bölücü propagandasına karşı toplumsal yapımızı güçlendirmek, tahkim etmek, kardeşlik bağlarımızı güçlendirmek, bizi tek bir millet yapan değerleri yeşerterek paylaşmak için hepimize sorumluluklar düşüyor" diyor.

Bir de isim vermeden Demokratik Toplum Partisi’ni, "ya hukuk düzeni içinde kalmaya veya sonucuna katlanmaya" çağırıyor.

Tekrar ediyoruz. Tüm bu sözlerin altına tereddüt etmeden kendi imzamızı koyarız.

Ama Sayın Başbakan başka şeyler de söylüyor. Örneğin, yeni bir Anayasa yapma çalışmalarında herkese açık olduklarını anlatmak için, "Mümkün olan en üst seviyedeki toplumsal katılımı gerçekleştirerek taslağın nihai şeklini vereceğiz. Bu süreçte bütün kurumlarımızın katkısına açık olacağımızı baştan ilan etmiştik" diyor. "Ortaya çıkan Anayasa’da (...) mümkün olan en geniş mutabakatı sağlamayı amaçladıklarını" ifade ediyor. Ardından, Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan yeni Anayasa taslağına değiniyor. Sözde teşekkür de ediyor. Ama bakıyorsunuz kendini tutamayıp "Daha önceki taslaklarıyla çelişki içindeler" diyor. Hem "kapsayıcılık, kucaklayıcılık" iddiasında bulunuyor hem de dışlayıcı olmakta kendine hak görüyor. Savunduğu taslağın asıl duyarlık sebebi olan "laikliği koruması" konusunda hiçbir şey söylemiyor.

Son nokta... Başbakan, kendisi ile Başkan Bush arasındaki 5 Kasım günü yapılan ve "tutanağı bulunmayan" görüşme hakkında bilgi isteyenlere cevaben "mahrem olan şeyleri açıklayamayacağını" söylüyor. Oysa kimse ondan "mahrem olanları söylemesini" istemiyor. İstenen o görüşmenin içeriğinin devlet kayıtlarına geçip geçmediğini açıklamasından ibaret. "Aşiret" yönetiminde böyle bir kayıt gerekli olmayabilir ama burada bir devlet varsa, o kayıt istenir.

Yazarın Tüm Yazıları