CNN Türk’te iki gündür çok önemli bir özel haber yayınlanıyor. GAP çerçevesinde sulanan Harran Ovası’nda 130 bin hektarlık alanın 30 bin hektarlık bölümü önce tuzlamış, sonra da çoraklaşmış.
Haberde görüşlerine yer verilen yetkililer, bu durumun yanlış sulama ve pamuk ekiminden kaynaklandığını söylüyorlar.
Benim için hiç de büyük bir sürpriz değildi bu haber.
Bu konuya dikkat çeken ilk yazıyı yayımladığımda Bilim Dergisi’nin Genel Yayın Müdürü Yardımcısıydım. Hıncal Uluç, Genel Yayın Müdürü; Atilla Koryürek de Yazı İşleri Müdürü idi.
Daha sonra benzeri uyarıları yönettiğim Posta ve Radikal gazetelerinde de sayısını hatırlamadığım kadar çok kez yayımladım.
Değişik üniversitelerin hocaları ve mühendis odalarının uzmanları bu konuda o kadar çok uyarı yaptılar ki bunların sayısı belki deprem uyarılarının sayısı ile kıyaslanabilir.
O tarihlerde, bu yazılar yayımlandığında devletin sorumlu mevkilerinde bulunan kişiler hep tam tersini söylediler.
Kimse uzmanlığa saygı göstermedi, "Bu bilim adamlarının bir bildiği olabilir mi acaba" diye düşünme gereğini duymadı.
Sayıları hiç de az olmayan "çokbilmiş okuyucular" da bizi en hafifinden bozgunculuk ve cahillikle suçladılar.
Ve bugün 30 bin hektar alan çöl oldu. Gerisinin de çöl olması, bugünkü sulama düzeninin bir on yıl daha sürmesine bakıyor.
O tarihte uzmanların sesine kulak vermeyi gurur meselesi yapmayan bir tek bürokrat çıksaydı, bugün 30 bin hektar çöl olmayacaktı.
Bu tek bir örnek değil.
Bu ülkede, kendisini bilime adamış ülkenin sorunlarını düşünen ve bilim ışığında bu sorunlara yanıtlar bulmaya çalışan binlerce kişi var.
Ve söylediklerini hiçbir zaman kimse dinlemiyor.
Onları dinlemeye başlamamızın vakti artık geldi ve geçiyor!
Hepimizi Allah korudu!
"ALLAH Korkusu" isimli bir afiş sergisi önce dinci medyanın hedefi oldu.
Vakit Gazetesi, her zaman yaptığı gibi bunu provokasyon için bir fırsat bildi ve okuyucuları arasındaki "meczuplara" sergiyi hedef gösteren yayın yaptı.
Bunun üzerine "sergiyi korumak için" bir polis birliği görevlendirildi.
Sergiyi korumak için gelen polisler, afişlerden bazılarını beğenmeyince de Aziz Nesin’e rahmet okutacak gelişmeler yaşandı.
Radikal’in haberine göre sergiyi korumakla görevli polislerin üç afişi "sakıncalı" bulmaları üzerine terörle mücadele ekipleri "olay yerine" gelip incelemelerde bulunmuş.
Sergiyi kontrol için gelen polislerin "terörle mücadele şubesinden" olmalarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Grafik sanatçılarının kendi aralarında bir terör örgütü kurup, bunun propagandasını yapmak için sergi açtıkları mı düşünüldü acaba?
Suç aletleri; boya kalemleri, káğıtlar, "photo shop" programları ve kretuvar olan bir terör örgütü!
Haberi okurken emniyet teşkilatımızın bizi ne büyük bir beladan kurtardığını düşündüm, halimize şükrettim.
Düşünsenize bugün káğıtlar ve boyalarla o afişleri yapanlar, yarın neler yapmazlardı ki?
Ülkemiz yeni zenginler kazanacak
ULAŞTIRMA Bakanlığı, İstanbul Boğazı’nda yapılacak üçüncü köprünün, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün kuzeyinden geçmesine karar verdi. Bununla ilgili haberler, dünkü gazetelerde yayımlandı.
Üçüncü köprü, büyük olasılıkla Telli Baba - Beykoz arasında yapılacak.
Boğaz’a yapılacak üçüncü köprünün İstanbul’un trafik sorununa bir çözüm getirmeyeceği defalarca anlatıldı.
Bu köprüye kaydırılacak kamyon trafiğinin sağlayacağı hiçbir yarar yok.
Köprünün bu kadar kuzeyden geçmesinin fazladan 60 kilometrelik bir otoyol gerektirdiği ve yaklaşık 300 hektarlık ormanın yok alacağı da cabası.
Böyle bir köprünün bu kadar bilimsel itiraza rağmen yapılmakta ısrar edilmesinin arkasında, çok açık bir arsa spekülasyonu olduğunu düşünüyorum.
Bakalım, yeni köprünün çevre yolları güzergáhında kimler büyük araziler kapatmış, pusuya yatmış bekliyor?