"Tek adam" olduğu günlerde Beyoğlu’nda bütün korumaları atlatıp, çok eskiden, yani beş parasız genç bir zabitken, gittiği izbe birahaneyi aramasını, bulamayınca acayip kederlenmesini sevdim.
Memleketin en umutsuz günlerinde, başta İsmet Paşa olmak üzere en namlı vatanseverlerin "bir şey çıkmaz" diye hafiften yan çizdiği en karamsar günlerde, umudu dipdiri tutma ısrarını sevdim.
Yenilgiden yenilgiye koşan bir milletin, tam da yenilgiyi bir kader sanmaya başladığı dönemde bütün ezberi bozmasını sevdim.
Fotoğraf çektirme zaafını, sevdiği şarkıları, geç yatıp geç kalkmasını, Çankaya’da canının sıkılmasını, bazı geceler "uçarı bir gülümseme" ile tebdili kıyafet kaçıp felekten bir gece çalmasını falan...