GERÇEKTE kendilerine oy veren seçmenlerin mi yoksa dağdaki PKK isimli örgütün mü sesi olduklarını hálá anlayamadığımız Demokratik Toplum Partisi (DTP), Türkiye’nin bazı meselelerine nasıl baktığına ilişkin belgeyi önceki günkü Büyük Kongre’de benimsedi.
Şimdi artık 26-28 Ekim 2007 tarihlerinde Diyarbakır’da görüşülen "Demokratik Toplum Kongresi Sonuç Bildirgesi"ne, bu açıdan "resmi belge" gözüyle bakabiliriz.
Belgeye ve önceki gün partinin Genel Başkanlığı’naseçilen Nurettin Demirtaş’ın basına verdiği ilk demece bakarsanız, bu arkadaşların "Türkiye’nin sınırlarını değiştirmek" yani bu ülkeyi bölmek gibi bir amaçları yok. Sadece "özerklik" istiyorlar. Hem de, somut örnek üzerinden konuşmak gerekirse, "Bulgaristan’daki Türkler ne kadar özerk ise, o kadarını" talep ediyorlar.
Gördüğünüz gibi vitrine konan resimde insana "neden kabul etmeyelim?" dedirtecek bir süsleme, bir yumuşaklık olduğunu söylemek bile mümkün.
Biz Bulgaristan Anayasası’nıincelemedik. O nedenle "Oradaki Türklere verilen haklar şöyle, burada sizin istedikleriniz böyle" deme durumunda -şimdilik- değiliz. Ama parti belgesi olarak kabul ettikleri metne bakınca, Bulgaristan’daki durum ne olursa olsun, burada kabul edilemeyecek istekler ortaya attıklarını söyleyebiliriz.
Bu arkadaşlar göre, Türkiye’de biri "Kürt" öteki de "Türk" olmak üzere iki halk yani iki ayrı "bütünlük" var.
Oysa bizim anlayışımıza göre Türkiye’de "iki ayrı bütünlük" yani "iki ayrı halk" değil, kimi Kürt, kimi Çerkez, kimi Gürcü vb. olmak üzere çeşitli etnik kökenlerden gelme bireylerin oluşturduğu bir tek halk var. Bunun adı da Türk milletidir.
Biz "demokratikleşme" denince, hangi kökenden gelirse gelsin, ne tür bir inanca sahip olursa olsun hiçbir ayrım yapmadan tüm bireylerimizin, gelişmiş bir demokrasideki bireyler kadar özgür olmasını anlıyoruz. Her bireyin kendi kültürünü, kendi anadilini korumasını, geliştirmesini, o amaçla örgütlenmesini ve devletin bu bağlamda onlara yardımcı olmasını anlıyoruz.
Onlar "demokratikleşme" deyince "Kürt halkının ulusal (!) toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik, siyasal ve en temel insani hakları" diye belirledikleri bir bloktan söz ediyorlar. Daha açıkçası, "Bayrak aynı bayrak olabilir, devlet dairesine verilecek dilekçenin Türkçe olması zorunluğuna da karşı değiliz. Ama dışişleri, maliye ve savunma konuları dışındaki her konuda Kürt halkı olarak biz karar verelim, biz uygulayalım istiyoruz" diyorlar.
Bunları istiyorlarmış ama istedikleri "federalizm ya da etnisiteye dayalı özerklik değil"miş. Onu söylüyorlar.
Oysa aslında inkar ederken ikrar ettiklerini görmüyorlar. Dahası, sadece Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli insanlar için değil, "Ortadoğu’daki dört ülkeye dağılmış Kürt halkları" adına da talepler dile getiriyorlar. Kısaca, "Bugünkü koşullarda beraberiz ama yarın onlarla birlikte hareket edersek, şaşmayın" mesajı veriyorlar.
Biz "üniter" devlet diyoruz, onlar "Üniter (tekçi) devlet kriz nedenidir" diyorlar.
Sonra da "diyalog"dan dem vuruyorlar. Aynı "dili" konuşmadan diyalog olur mu?