Bir kılavuz arıyorum

BAŞBAKAN Yardımcısı Cemil Çiçek, dün sabah beni aradı.

Ve "Ben kaçırılan askerlerden ikisi PKK ajanıdır diye bir şey söylemedim" dedi...

Çiçek, daha sonra Anadolu Ajansı aracılığıyla, "Ben öyle bir şey söylemedim" şeklindeki açıklamasını kamuoyuna duyurdu.

Bununla da yetinmeyen Bakan Çiçek, Hürriyet’e de yazılı bir açıklama gönderdi.

Çiçek’in gönderdiği metin aynen şöyle:

"Sayın Ahmet Hakan’ın köşe yazısında yer alan, ’Cemil Çiçek kaçırılan askerlerden ikisinin terör örgütü ajanı olduğu yönünde ciddi duyumlar aldığını Bakanlar Kurulu’nda söyledi’ şeklinde ifade kesinlikle doğru değildir. Ne Bakanlar Kurulu’nda, ne de bir başka yerde bu şekilde bir açıklamam olmuştur."

Bu duyarlılığı anlıyorum.

Bakan Çiçek, kaçırılan askerlerin ailelerinin "töhmet altında" bırakılmaktan duydukları rahatsızlığı bildiği için bu kadar hassas davranıyor.

Keşke...

Aynı hassasiyet, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından da gösterilse...

Çünkü...

Cemil Çiçek’in, "Ben öyle bir şey söylemedim" demesi, asker aileleri için söz konusu olan "töhmet meselesi"ni tamamen ortadan kaldırmıyor.

Aklımız hálá karışık.

Ve maalesef "aklı karışıklar için bir kılavuz" ortaya çıkmıyor.

* * *

Bir kılavuz ortaya çıksa...

Mesela...

"Kaçırılan askerlerden biri Ahmet Türk’ün yeğeniymiş" şeklindeki söylentiye açıklık getirse.

Ahmet Türk’ün yakını olmanın, peşinen suçlanmayı gerektirmeyeceğini hatırlatsa.

Bulanık suda balık avlamak isteyenlerin oyununu bozsa ve bu konuda hem işin doğrusunu, hem de ilkeyi hatırlatacak bir açıklama yapsa.

Bir kılavuz ortaya çıksa...

Mesela...

Ülkenin Adalet Bakanı’nın, "Kurtulduklarına sevinemedim" demesinin nedenlerini bize izah etse.

Adalet Bakanı’nı, "adalet hissi"ni yaralayan bir açıklama yapmaya iten sebepleri açıklasa.

* * *

Bir kılavuz ortaya çıksa...

Mesela...

"Kaçırılan askerlerin 6’sı DTP’liymiş" dedikodusuna ve bu dedikodunun ima ettiği kuşkuya bir açıklık getirse.

Bir kılavuz ortaya çıksa...

Mesela...

Kaçırılan askerlerden birinin, terör örgütünün yayın organında PKK lehine yaptığı propagandayı bize izah etse.

Bu propaganda "silahların gölgesinde" yapıldığı için dikkate alınmaması gereken bir olay mıdır?

Eğer böyleyse neden aynı silahların gölgesinde bulunan diğer askerler böyle bir propagandanın aracı haline gelmemiştir ya da getirilmemiştir?

Bu sorulara bir yanıt verse.

Gül’e iki kolay soru

BAKTIM, "Cumhurbaşkanlığı Basın Müşavirliği", Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever’e bir açıklama göndermiş.

Ve şunu öğrendim:

Demek ki Köşk cenahında genel bir kayıtsızlık hali söz konusu değil.

İşte bundan cesaret alarak...

"Acaba" diyorum, "Bendenize de lütfedilip bir açıklama gönderilmesi mümkün olabilir mi?"

Ayrıca benim iki sorumun da yanıtlanması hayli kolay.

BİR: Cumhurbaşkanlığı Köşkü için ayrılan ödeneğin miktarını, hangi amaçla kullanılacağını, Köşk için neden tadilat gerektiğini anlamış bulunuyoruz. Ancak hálá öğrenemediğimiz şöyle bir "boşluk" kalmıştır: Köşk’te yapılacak tadilat işini Hayrünnisa Hanım mı üstlenmiştir? Eğer tadilat işine "Hanımefendi" el atacaksa, bu konuda herhangi bir uzmanlığı var mıdır?

İKİ: Cumhurbaşkanı Gül, son Azerbaycan seferine bilumum işadamlarını ve tarafsızlık havası verecek tarzda 13 gazetenin temsilcisini aldı. Uçağa alınan gazete temsilcileri arasında Vakit Gazetesi temsilcisi de var. Benim yanıtını aradığım soru ise şu: Gazete seçimindeki kıstas nedir? Mesela neden Cumhuriyet Gazetesi davet edilmemiştir? Milli Gazete neden es geçilmiştir? "Farklı inançlara saygısızlık, kişilere küfür ve hakaret, Yahudi düşmanlığı" gibi belirgin vukuatları olan Vakit uçağa alınırken, mesela Özgür Gündem Gazetesi hangi gerekçeyle uçağa alınmamıştır?
Yazarın Tüm Yazıları