BOSNA’nın Zenica kentinde yaşayan genç bir çift evlilikleri kötü gidince çareyi birbirlerinden habersiz olarak internette arkadaş aramakta bulmuşlar.
Gazetedeki haber, ikisinin de internette tanıştıkları kişilere karşı derin bir aşk duymaya başladığını anlatıyor.
Sonunda yine birbirlerinden habersiz olarak internet aşkları ile buluşmaya karar vermişler. Zenica’nın en güzel kafesindeki randevuda internette aşk yaşadıkları kişilerin birbirleri olduğunu anlayınca da soluğu boşanmak üzere mahkemede almışlar. Yıllar önce Ürdün’ün Amman kentinde de aynı olay yaşanmıştı.
İlginç bir durum: Birbirlerine áşık olup evlendiler, sonra aşk bitti, internette başka birine áşık oldular ama o kişi eski eşleri çıktı!
Evliliğin aşkı öldürdüğünü savunanlar için ne şahane bir örnek!
Bu çift, hiç evlenmemiş olsaydı, büyük olasılıkla yaşamlarının önemli bölümünü internetteki aşklarıyla konuştukları gibi geçireceklerdi.
Evlilik sürerken bunu başaramadıkları için aynı kişiye iki kere áşık oldukları halde şimdi birbirlerinden ayrılar.
Kıssadan hisse: Evlilikte sorun varsa, bilin ki konuşulamayan bir şeyler vardır!
Örnek, gerçeklerle uyuşmuyor!
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül ile Kıbrıs’ta konuşan Fikret Bila, Gül’ün kafasındaki "türban" ölçülerini şöyle aktarıyor:
1- Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerleyen Türkiye’de türbandan kaynaklanacak mahalle baskısından endişe etmeye gerek yok. Çünkü hiçbir AB ülkesinde böyle bir durum yok.
2- Türban bireysel tercih olarak ele alınmalı, grup hakkı ya da siyasi hak olarak kullanılmamalı ve böyle de görülmemeli.
Gül’ün, "mahalle baskısı" için AB ülkelerini örnek göstermesini anlayabilmek oldukça güç.
Hangi AB ülkesinde, toplumu İslami kurallara göre yönetmek isteyen var?
Hangi AB ülkesinde, siyasi İslamcı gelenekten gelmek ve eşinin başının türbanlı olması, devlet kademelerinde yükselmenin garantisi haline gelmiş?
Hangi AB ülkesinde ramazan ayında kamu dairelerinin yemekhaneleri "tadilat" gerekçesiyle kapatılıyor?
Hangi AB ülkesinde, lokantaya gidenler "Burada dua edecek şapel var mı" diye soruyor?
Hangi AB ülkesinde belli örtünme kurallarına uymayan kadınlar evlerine hapis kalmak zorunda bulunuyorlar?
Ve şu da önemli tabii: Hangi AB ülkesi, kendi rejimi için tehlikeli gördüğü komünist ve Nazi örgütlenmelerine karşı hoşgörülü davranıyor?
Türbanlı kızlara değil, türban fikrine karşıyım
TÜRBAN konusu üzerine yazdığım yazılarla ilgili bazı okuyuculardan tepki de alıyorum.
Bu daha çok türbanlı genç kızların üniversitelerde okuma haklarına karşı çıktığım fikrinden kaynaklanıyor.
Demek ki görüşümü yeteri kadar açıklıkla anlatamamışım.
Kamu hizmetlerinden yararlananların, öğrenciler de dahil olmak üzere, kılık-kıyafet kısıtlamalarına tabi tutulmaları fikrine karşıyım.
Bu ancak kamu hizmeti vermek durumunda olanlar için geçerli olabilir ki bunun da amacı bellidir: Herkese eşit hizmet vermek zorunda olan kamu görevlileri, siyasi ve dini görüşlerini belli edecek işaretler, aksesuarlar taşıyamazlar.
Dolayısıyla türbanlı genç kızların üniversiteye gitmelerine karşı değilim.
Ben türbanlı genç kızlara değil, türban fikrine karşıyım.
Kadınların, toplumsal yaşamın içinde yer almalarını bu devirde bile belli örtünme kurallarına bağlayan anlayışa karşıyım.
Bunun kadın-erkek eşitsizliğinin kaba bir göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Kadınları sokağa çıkabilmeleri, okula gidebilmeleri için örtünmeye zorlayanların, yarın bu fikre karşı çıkanları da sessiz bir baskıyla aynı şeye zorlayabileceğine inanıyorum.
Bugün türban ile üniversiteye gitmekte ısrar eden genç kızların, yarın bilimin ışığı ile tanıştıkları vakit, bu eşitsizliğe karşı çıkacaklarına da inanıyorum.
Demokrat ve laik kamuoyunun asıl gücünü türban fikriyle mücadeleye harcamasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.