Böyle başlar öyle biter

GİDEREK Malezya’laşıp Malezya’laşmayacağımız artık günlük tartışmaların parçası oldu. Önceki günkü gazetelerde yayınlanan fotoğraflı bir haberden öğrendiğimize göre Malezya’nın Kalantan Eyaleti’nde bu yıl ilk kez, "Ramazanda oruç tutmayan kişiler ve onlara servis yapan restoran ve büfelere karşı operasyonlar yürütülmeye" başlanmış.

Bu cümleden olarak "sivil kıyafetli ekipler sokaklara dağılıp, oruç tutmayanları yakalamaya çalışıyor"muş. Eyalet başkenti Kota Baru Belediyesi, ramazan dolayısıyla dükkánların saat 15.00’e kadar satış yapmasının da yasaklandığını bildirmiş.

Hoş bu eyalette geçen yıl da "açık giyinen kadınlara para cezası uygulanmakta" imiş.

Zaten öyledir. Önce "açık giyineni" yasaklarsın. Sonra orada duramazsın. Çünkü "dinimizin öteki emirlerinin de yerine getirilmesini" isteyenleri tatmin etmenin yolu ve sonu yoktur. Sonra sıra "ramazan polisine" gelir.

Onu da Suudi Arabistan’daki gibi "din polisi"nin çarşıda kapı kapı dolaşıp insanları "camiye gidip namaz kılmaya" mecbur etmesi izlerse şaşacak şey yoktur. Derken ya İran’da olduğu gibi "kadınların bisiklete binmesi" ile cinsel güdüleri arasındaki ilişki tartışılıp yasak getirilir veya Suudilerin yaptığı yapılır "kadınların araba kullanması" suç sayılır.

Dedik ya... Bu yola bir kere girdiniz mi onun sonu yoktur.

Şimdi bize çok uçta görünüyor ama unutmayalım ki Afganistan’daki kadınlara gözlerini bile görme olanağı bırakmayan ve "burka" denen bir çuval da din adına uygun görülen bir elbisedir.

Cezayir’in kırsalındaki kadınların kıyafeti "burka"Afgan kadınınkinden farklı değildir.

Neden? Din öyle istiyor diye...

Malezya’ya, sonuncusu 1989’da olmak üzere 3 kere yolumuz düştü. O üç gezide de dikkatimizi Müslüman olduğu bize söylenen kadınların sadece başlarının değil -henüz düşük belli pantolon ve göbek gösterme modası yokken- göbeklerinin de açık olması çekmişti.

"Buradaki İslamcılar, kadınların örtünmesini istemiyor mu?" diye sorunca şu yanıtı almıştık:

"İstiyorlar ama Çin ve Hint kökenli kadınlar da böyle giyindiği için engel olamıyorlar."

Gerçi görüştüğümüz Malezyalılar kendi ülkelerinde "demokrasi" olduğunu savunuyorlardı. İddialarına göre Hazret-i Muhammed’in Medine’deki kabileleri barış içinde yaşatma amacıyla ilan ettiği "Medine Sözleşmesi"nin istediği gibi "her dinin mensubu, kendi istediği gibi" yaşıyordu.

Yalnız orada atlanan bir nokta vardı... "Yahudi’nin Yahudiler gibi yaşamasına ses çıkarılmıyordu ama Müslüman olana, İslam’ın istediği gibi yaşama mecburiyeti" konuyordu.

Nitekim Malezya’da artık o noktaya gelinmiş olmalı ki, sözünü ettiğimiz haberle birlikte yayımlanan resimdeki anaokulu öğrencisi kız çocukları bile türbanlıydı.

Üniversitelerdeki "türban" sorununa "laik sistem" açısından değil de "özgürlük" açısından bakan Başbakan dahil o görüştekilere gerçeği bir kere daha gösterelim diye yazdık. Ne yazık ki yanlış yaptıklarını anladıkları zaman dönme şansları kalmayacak. Olan da bu millete olacak.
Yazarın Tüm Yazıları