Fransa engel mi?

NİCOLAS Sarkozy Fransa cumhurbaşkanı seçilir seçilmez zeki bir taktik uyguladı.

Hem "sol" muhalefeti bölmek, hem de "uzlaşmacı imaj" çizmek amacıyla, Sosyalist Parti’nin en ağır topları arasında yer alan Bernard Kouchner’i dışişleri bakanlığına atadı.

"French Doctor" lákaplı o Kouchner ki, "Sınır Tanımayan Tabipler" adlı gönüllü örgütünün kurucusu olduğu gibi, baştan itibaren de Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmıştır.

* * *

EVET, háttá sıcak bakmanın da ötesinde, aynı Sosyalist Parti içindeyken, "anti - Ankara" eğilimi temsil eden Laurent Fabius’le cebelleşecek ölçüde avukatlık üstlenmiştir.

Zaten de bakan olur olmaz verdiği ilk demeçte dobra dobra, "Türkiye’nin Avrupalı kimliği konusunda ben cumhurbaşkanından farklı düşünüyorum" demekten çekinmedi.

O halde, en zirvede Ankara’nın AB’ye giremeyeceğini söyleyen lideri, ama hariciyede tam aksini savunan diplomatıyla, Paris’in büyük çelişki sergilendiğini düşünmemiz gerekiyor.

* * *

OYSA bu çelişki zahiridir. Buzdağının satıhtaki görüntüsünden başka bir şey değildir.

Zira üç yıldır kaydettiğim gibi, Nicolas Sarkozy’nin "Türkiye sorunu"nu kampanya öncesi kullanmış olması da zahiridir. Kendi kamuoyuna bir parmak bal çalmaktan ibarettir.

Kısmen popülist ve her halükárda da klasik "politikacı" tutumundan kaynaklanmıştır.

Başka bir deyişle, "ilkesel" olduğunu öne sürerek láfta ne denli karşı çıkarsa çıksın, o "Türkiye sorunu" (!) Fransız lider açısından gerçek bir gündem maddesi oluşturmamaktadır.

* * *

OLUŞTURMAMAKTADIR
, çünkü önce bir; Paris önderi beş yıllığına seçilmiştir.

Müzakerelerin bu süreçte bitmeyeceğini Bursa’daki sağır sultan dahi bildiğine göre de, muradına ermiş Sarkozy’nin yine yukarıdaki "politikacı" taktiğine dönmesi beklenmelidir.

Yani şimdi de Fransızlara, "o vakte kadar kim öle, kim kala" demesi gündemdedir.

İki; gerek ataklığından, gerekse "pro ABD" rotasından ötürü AB’de zaten "irkilti" yaratmış olan Elysee Sarayı kiracısı şimdi neden bir de Türkiye konusunda aculluk yapsın?

Oysa Fransız lider Brüksel Anayasası aracılığıyla o AB’yi yön vermek istiyor. Buna ulaşmak amacıyla da Ankara üyeliğine ilişkin referandumun ilgasını "yem" olarak sallıyor.

Eh, "sol"dan dışişleri bakanı transfer edecek kadar zeki oynamış bir Nicolas Sarkozy’nin tam burada ebleh davranacağını sanmak, kendi zekámızdan şüphelenmeyi gerektirir.

* * *

SONRA bilhassa üç; yukarıdaki "pro Washington" rotaya giren ve bunu Topluluk’a onaylatmaya çalışan Fransız lider, aynı Washington’un desteklediği ve Bush ertesinde de destekleyeceği Ankara üyeliğine niçin baştan "hayır" desin? Bu denli ihtiyatsız olabilir mi?

Önce tabii ABD’yle; ardından da, Atlantikçi şampiyon olduğu için şimdi yakınlaşmak istediği Londra’yla kendi arasına, böylesine "sudan" bir gerekçe uğruna kara kedi sokar mı?

O Londra ki daha dün Dışişleri Bakanı David Miliband’ın ağzından "Türkiye AB’ye mutlaka girmeli" vurgulamasını yaptı, buna karşı çıkan bir Paris’e "kefil" olur mu?

Ve nihayet dört, Fransa’nın hedeflediği Nabucco hattı projesi; NATO askeri kanadı üyeliği; sermaye yatırımı perspektifi gibi doğrudan doğruya Paris-Ankara ekseninde yer alan somut ve stratejik veriler varken, Elysees Sarayı kiracısı hepsini bir çırpıda çizebilir mi?

Kendi ülke çıkarlarını gözetecek Nicolas Sarkozy Türkiye’yi defterden silebilir mi?

* * *

HAYIR, hayır, hayır ve bin defa hayır!

Zaten değildi ama, Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Dışişleri Bakanı Kouchner olan bir Fransa Türkiye’nin AB hedefinde şimdi yine engel değildir. Olması da mümkün değildir.

Yeter ki biz o hedeften taviz vermeyelim ve dolayısıyla da, kimseye koz vermeyelim!
Yazarın Tüm Yazıları