Özenti kadın ne olcak!

Bir insan nasıl bu kadar “etki altında” kalır?

Şimdi bir düşünün:

Haberin Devamı

Her yaptığınız ile gurur duyuyorsunuz. Sizden iyisi yok!  

 

Yok! Valla yok billa yok.

 

Bu “ben harikayım” hissi 2-3 hafta sürüyor bende. Bu süre boyunca bayılıyorum kendime! Hem çalışıyorum, hem iki çocuk annesiyim diyorum. Kendimi takdir ediyorum...

 

Neyse...

 

Sonra birden birşey oluyor, birşey duyuyorum...

 

Ta ta ta taaaa o da ne?

 

Ben esasında berbat bir kadınım!

 

Haberin Devamı

Yani mışım...

 

Ben ne biçim bir anneyim!

 

Yani mişim...

 

(“E Senin de hakikaten sağın solun belli değil be Kadın!” demeyin. Olmadığını daha ilk yazımda söylemiştim zatenJ)

 

Ben olayı anlatayım, buyrun siz karar verin.

 

***

 

Şimdi ben sabahçı değilim. Önce bunu bilmek lazım. Okul ve iş için erken kalkmak da şart olduğundan, sabahları gerginim. Dolayısıyla, sabah çocuklarımı kaldırırken hem zorlanıyorum, hem de sevimsiz oluyorum.

 

Ondan genelde kızım geliyor: “Annecim kalk, okul saati!” diyor.

 

Ben de, durumu çaktırmadan “Süper Anne” maskemi takıyorum. (İmaj meselesiJ) Kahvaltımızı yapıp, alelacele yola düşüyoruz.

 

Şimdi buraya kadar herşey normal.

 

Derkeeen....

 

Bir gece (“Süper Ben” bu satırdan sonra “Süper Stres” yani “SS” olarak anılacağımdır bilginize) başka bir çalışan anne arkadaşım, kendi sabah macerasını:

Haberin Devamı

 

“Biz kahvaltıyı çok severiz; omlet, krep, ekmek, peynir, pür neşe içinde sohbet ederiz” diye anlatırken, daha o cümlesini bitirmeden ben başlıyorum komaya girmeye!

 

İçsesim bitiriyor beni kemire kemire!

 

Neeee...??? Olamaz!!?

 

Ben çocuğuma sabah neşeli kahvaltı yaptıramadım?

 

Ben çocuğumu sabah neşesinden mahrum mu bıraktım?

 

Ben ne yaptım? Nasıl yaptım? Neyi neden yapamadım? Ben hatalıyım!

 

Ben ne biçim bir insanım?

 

Acilen kendime gelip, bu işe bir el atıp, sabahımızı neşeli kılmam lazım!  

 

Veeee.... Bir de bakıyorum çoktaaaaan kararımı vermişim:

 

İlk hedefimiz kahvaltı!

 

İleri!

 

Ertesi sabahı anlatıyorum şimdi SIKI durun...

 

Geceden “Anne Yarımız” Sevda’ mıza tembih:

Haberin Devamı

 

Aman Sevda, yarın saat 5:00’ de kalkıyoruz seninle. Aklına ne geliyorsa pişirelim. Ben işe, çocuklar okula, eşim de toplantıya gitmeden “Mutlu-Heyecanlı” kahvaltı yapmalıyız ona göre.

 

Aynı gece “anlayışlı sabırlı” eşime tembih:

 

Bak yarın erkenden kalkıp “neşeli” kahvaltı yapacağız. Sabah sakın unutma esprili ol! Çok konuş, hep komik şeyler anlat lütfen. Bol bol kahkaha atacağız. (?!?!?)

 

Kızıma tembih:

 

Haydi yatağa! Dersi mersi bırak. Sabahın kör saatinde kalkıp “neşeli” kahvaltı yapacağız. Heyecanlan bak öna göre! (!!!???)

 

.....

 

Sabah saat çalar. Herkes sayemde hapı yutar! J

 

Yataktan “sürüngen” ruh halimle, kendime telkin yaparak fırlarım.

 

Haberin Devamı

Heyecanlı olacağım ya!

 

Eşimi resmen yaka paça yataktan çıkarttıktan sonra kızımı da yataktan söküp, acele giydirip, “neşeli” kahvaltı sofrasına “heyecan” dolu bir surat ile oturtup, kendim de masaya çöküp, kendimi kaybedip bir güzel başlarım:

 

Kızım uyan! Bakma bana öyle, mutluyuz mutlu!

Sen de neşeli ol!

Ye dedim, ye bakiim! Al bak omlet, omlet dedim bak!

Krep bak, krep de var!

O da var, bu da var!

Yok yok maşallah! Oh maşallah!

Niye bana öyle bakıyorsun kızım?

Ne duruyorsun yesene yavrum...

Servis gelecek bak!

Ye dedim sana yesene kızııııım! Yeeee...!!

 

Bir güzel eşime dönüp:

 

Hayatım, hadi konuş! Konuşsana! Ne susuyorsun? Hayırdır?!

Espri yapsana! Her zaman yaparsın, yine yapsana!

Haberin Devamı

Hani komik olacaktın?

Bak otobüs geliyor, ona göre çabuk komik olsana...!!

 

Yetmez, dönerim Sevda’ ya:

 

Sen niye yemiyorsun Sevda?

Kahvaltı edilmeden olur mu?

Kaç kere dedim, iyi yemek ye, sağlıklı beslen rejim yapma!

Olmaz bu böyle ama ha!

 

Döndüm kendime: (e sıra bana geldi tabi J)

 

Zaten ben bu evde kime laf anlatabiliyorum?

Ben niye uğraşıyorum?

Ben neden koşturuyorum?

Yok benden adam olmaz ben biliyorum!

 

Şimdi laf döner bu sefer ortaya:

 

Hadi bitti mi kahvaltı?

Çabuk dişler fırçalansın!

Eyvah otobüs geldi!

Kooooooş çocuğum kooooş!

Bakmayın bana!

Gülün çabuk gülün aaaaa!

Bak neşeliyiz şurda...

E kızım hadi ama!

Ay yapmaaaa! Ama ağlamaaaaa.... L

.........

 

Çocuk mutluluktan(!) şişmiş bir şekilde servise biner.

 

Eşim suratında kocaman bir soru işareti ile bana bakar.

 

Sevdamız gözlerini dikmiş “E Pes Yonca Abla!” der haldeyken...

 

Bendeniz Yonca, nam-ı diğer “SS”, sonunda dururum.

 

Çünkü artık DUMURUM.

 

Ben buraya nereden gelmişimdir?

 

Neden kahvaltıya takılmışımdır?

 

Halbuki bu “SS” in yapabildiği başka zevkleri ve eğlenceleri vardır çocuklarıyla...

 

Metabolizması da çok farklıdır oysa.

 

Hiç verilmiş sipariş üzerine taklit mutluluk mu olur be kadın, sorarım sana??? (ama “be” çok yakıştı burayaJ)

 

Bu bir insanlık hali bence. (umarım)

 

Herşeyin daha iyisini yapmak için gayret ve “annesel vicdani çaresizlik” bence.

 

“Yoncacım boşversene” dedim, kendimi rahat bıraktım.

 

Yine o en baştaki 2-3 haftalık “kendime bayılıyorum” şeklindeyim.

 

Bir gaz veriyorum kendime anlatamam. Alan da memnun satan da. Kızım her gece soruyor “Anne sen yarın kahvaltıya kalkacak mısın?” diye... “Yok!” diyorum. Sen takıl, ben gelirim... Sabahları evde bir neşe anlatamam.

 

“Etki altında kalmak” mı demiştim?

 

Nasıl “altında kalınır” görün işte.

 

Siz siz olun, bakın kendi işinize!

 

Ne altta kalın, ezilin

 

Ne de üste çıkıp boğun

 

Kendiniz olun budur mesele!

 

Yonca

“gÖZenek”

 

Valla Dip Not Billa Dip Not: Anlatılan her satır gerçekdir. Yonca aslında iyi niyetliymiştir. Kendisi olanlardan dolayı nutanç içindedir. Sadece bu yazı ve olay 2 sene öncesine aittir. Yonca artık daha zor özenmektedir. Diğer karakterler de, onsuz rahat rahat kahvaltı etmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları