Paylaş
Söylentilerle dedikodular birbirine karışıyor. Yerli ve yabancı muhtemel alıcı isimleri üzerinde sayısız spekülasyonlar yapılmakta.
Yabancı alıcılar hakkında bir şey diyemeyiz. Dünyadaki büyük sermaye daha da büyümek ve globalleşmenin gereğine uygun biçimde çeşitli coğrafyalarda yatırım yapmak zorunda. Bu sermaye sadece yıllık kar rakamlarına bakmıyor. Şirket değerleri ve bu değerin istikrarlı biçimde artması da, global ölçekteki yatırımlara bağlı.
Yani uzun vadeli hesaplar da söz konusu.
Yerli sermayenin medyaya girmeye hevesli olmasını anlamak ise çok kolay değil.
Yakın geçmişte“Bir banka-bir gazete-bir televizyon kanalı” sahibi olmak “Ankara’dakiler”e ulaşmanın yöntemi olarak kabul edilirdi. Böylece devlet pastasından pay almak hesapları yapılırdı.
Ama bu dönem geride kaldı. Bu serüvenin kahramanları şimdi TMSF’nin vesayeti altındalar.
Aklın yolu ve basının tepkisi
Şu anda Türkiye’de kalıcı olmaya ve büyümeye kararlı girişimcilerin, dünyaya açık olmaları, yabancı sermaye ile ortaklıklar yapabilmeleri, özelleştirmelerden olabildiğince yararlı alımlar yapmaları, Avrupa Birliği’ne dönük entegrasyon çabalarını desteklemeleri gerekiyor. İstikrar içinde demokrasinin gelişmesi, hukukun üstünlüğünün egemen olması, mülkiyet hakkının ve dolayısıyla sermayenin de güvencesi.
Oysa bugün bir gazeteye sahip olmayı düşünen girişimci sermayenin sahibi, kendisi ve ülkesi için yararlı görüp attığı bütün adımların, gazetesinin bazen köşelerinde bazen da haberlerinde, “vatana ihanet”, “işbirlikçilik”, “Amerikan uşaklığı”, “rejim düşmanlığı” şeklinde damgalanacağını göze almak durumundadır.
Bunun yanında özellikle yazılı basında karlılık asgari noktadadır. Gazeteler maliyetlerinin altında fiyatlarla satılmakta, reklam pastasından pay almak ise giderek zorlaşmaktadır. Başka bir deyişle gazeteler,diğer karlı yatırımlardan aktarılan fonlarla sübvansiyone edilmek zorundadır.
Siyasi iktidara yaranmak
Siyasi iktidara yaranmak gibi bir niyetiniz varsa bile, bunu tam olarak gerçekleştirmeniz de mümkün değildir. Çünkü gazetenin çalışanlarının tümünün bu niyetinize uymasını bekleyemezsiniz. Onlara müdahale ederseniz adınız “basın özgürlüğünün düşmanı” diye çıkabilir.
Bir de olayın diğer işletmelere benzemeyen bir yanı vardır.
Bir gazetenin sadece iki gelir kaynağı bulunur: Satış ve reklam gelirleri.
Buna karşı bir gazetenin sayısız gider kalemi bulunur. Hiç tanımadığınız insanlar sizin hesabınıza seyahat eder, harcamalar yapar ve onlardan sadece haber, yorumve fotoğraf beklersiniz. Gazetenin asıl ham maddeleri makine, mürekkep, kağıt, film değil, haber, yorum, fotoğraf gibi bir nevi fiktif değerlerdir. Zekadır, yaratıcılıktır.
Basın patronluğu zordur
Üstelik gazete denilen ürün bir gün içinde eskiyip hurdaya çıkmaktadır.
Demek istediğimiz şu.
Türkiye’de medyaya girmek isteyen sermayenin sahipleri, “basın patronu” olmanın zorluklarını hesap etmelidirler. Ünlü ve itibarlı olmak isterken, olmadık yerde çeşitli damgalar yemek, kimseye yaranamamak, rakipler tarafından sürekli teşhir edilmek, bazen devletin, bazen siyasetin, bazen kamuoyunun, sık sık da basın çalışanlarının nefretine hedef olmak vardır her basın sermayesinin kaderinde.
Medyada ağırlık sahibi olmanın en kestirme yolu, kendi asıl işinde başarılı olmak ve iyi bir “reklam veren” konumunda bulunmaktır. Asıl işi medya olanların sayısı ise giderek azalmaktadır.
ŞAKA
Demokratlar da çeşit çeşittir…
Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Avrupa’da Şeriat” başlıklı toplantıda AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Renate Sommer AK Parti’nin yeniden hükümet kurmasını ve “İslamcı” olarak nitelendirdiği Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini kaygı ile izlediklerini söylemiş…
NTV-MSNBC’den Cansu Çambel’in haberine göre Alman Hıristiyan Demokratı Sommer, “Karşı karşıya olduğumuz siyasi İslam. Baş örtüsü de siyasi simge” dedikten sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şüphe uyandıran politikalarına örnek olarak AK Partili belediyelerin içki yasağı getirmek istemesini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınan türban davalarını göstermiş…
Alman Hıristiyan Demokratları ile Türk laik demokratları’nın böylesine aynı çizgide bulunmalarını, bakalım muhafazakar demokrat AK Partililer nasıl değerlendirecekler?
Paylaş