Güneydoğu

GÜNEYDOĞU ’ya daha önce birkaç kere gitmiştim, fakat bunlar kısa süreli görev seyahatleriydi. Geçen hafta ise bölgenin tarihine ve kültürüne odaklanan bir tura katıldım.

Türkiye’nin hemen her yöresinde zengin bir tarihi miras ile tanışılır, fakat Güneydoğu’da tarihin rüzgárı ile bölgede birbirini izleyen istilaların sonucunda ortaya çıkan kültürel, dinsel ve etnik çeşitlilik çok daha belirgin. Osmanlı fethine kadar Persler, Selefkoslar, Komagenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar, Eyyubiler, Selçuklular, Moğollar, Artukoğulları, Akkoyunlular zaman zaman Güneydoğu’da egemenliklerini kurmuşlar, bazıları medeniyetlerinin izlerini bırakmış, Sasaniler ve Moğollar gibi bazıları da mevcut uygarlıkları tahrip etmişler. 1102-1408 arasında öne çıkan Artukoğulları’nın Diyarbakır, Hasankeyf ve Mardin’de özgün bir mimariyi yansıtan camileri ve medreseleri özellikle dikkat çekiyor. Ermeni ve Süryanilerin de eserlerine yer vermek gerekir. Bugün sayıları iyice azalmış Süryanilerin kültürel mirası çok zengin. 8. yüzyılda Arap egemenliği sırasında antik devri eserlerinin Arapçaya çevirisini yaparak İslam bilimine de hizmet etmişler.

Güneydoğu’da genellikle önemli bir ekonomik gelişme gözlemleniyor. Nüfusu geniş ölçüde Arap kökenli olan Harran’da GAP sayesinde refah seviyesi yükselmiş, Diyarbakır yoğun göç nedeniyle nüfusu 1,3 milyona çıktığından çetin sorunlarla karşılaşıyor, fakat son iki yıldan beri sakin ve huzurlu bir ortam içinde. PKK artık daha çok Irak sınırına yakın bölgelerde ve Tunceli’de saldırılarını sürdürebiliyor. Oldukça kalabalık olan Arap kökenliler tam bir entegrasyonun güzel bir örneğini oluşturuyorlar. Kürtler için de aynı evrimin gerçekleşmesi yolunda ilerleme mevcut. AKP’nin Güneydoğu’da DTP’den daha fazla oy alması bunu kanıtlıyor. Altyapı yatırımları, eğitim ve sağlık hizmetlerinin artırılması ve yaygınlaştırılması oyların AKP’ye yönelmesinin en büyük nedenidir. Demek oluyor ki Türkiye’nin önümüzdeki yıllar için en ciddi sorunu olan Kürt meselesinin çözümü öncelikle ekonomik ve sosyal kalkınmadan geçiyor. Bu gerçek yıllardan beri dile getirilir, fakat bir türlü uygulamaya geçilemezdi. AKP bunu başarma yoluna girdi. Bölge halkı "Kalbimiz DTP ile, aklımız AKP" ile diyormuş. Eğer akıl duygulara hákim olmaya devam ederse ve Cumhurbaşkanıl’ün ziyaretinde yaratılan birleştirici psikolojik ortam korunabilirse bölgede birkaç yıl içinde çok büyük bir değişime tanık oluruz.

Mardin’in bir Kürt köyünde bölgedeki değişikliğin somut bir örneğini gördük. Romalılar devrinin kalıntılarını gezerken her yerde olduğu gibi oldukça kalabalık bir çocuk grubu peşimize takıldı. Bu çok sevimli çocuklar ille de bize ezberledikleri tarihi bilgileri aktarmak istiyorlardı. Derken birisi "Jandarma geldi" diye bağırdı. Hepsi çok iyi tanıdıkları karakol komutanının yanına koştular. Onu çok seviyorlardı, çünkü kendilerine yakınlık gösteriyor, okullarının tamiri için elinden geleni yapıyordu. Komutan ile ben de görüştüm. Bölgedeki dokuz köyden sorumluydu. Güvenlik konusunda endişesi yoktu. Halk PKK’ya karşıydı. Bu köylere bir PKK’lı gelse canlı çıkamayacağını söylüyordu. En büyük üzüntüsü okulların durumuydu. Kendi çocuklarının da gittiği 500 öğrencisi olan 8 yıllık ilkokulda bir tek öğretmen vardı. O da çeşitli bahanelerle bazı günler gelmiyordu. Eğitim alanında çok şey yapılmıştı, fakat ihtiyaçların hepsinin karşılanması çok daha fazla kaynak tahsisine ve öğretmen eksiğinin kapatılmasına bağlıydı.

Güneydoğu’da gelişmelere Irak hükümetinin ve Kuzey Irak yönetiminin davranışları da şüphesiz etkili olacak. Talabani ve Barzani son günlerde PKK’ya uyarılarda bulundular. Bu uyarılar belki şimdilik platonik, fakat Talabani ve Barzani ile aramızdaki buzların eritilmesine çalışılması lazım. Kürt meselesinin çözümü aynı zamanda akılcı bir dış politikayı gerektiriyor.
Yazarın Tüm Yazıları