ŞU hayatta en zor şeylerden biri, duygulara hákim olmaya çalışmaktır herhalde. Kendini kapıp koyuverememek.
Geçenlerde bir telefon konuşmasına şahit oldum da...
Bakın, mesele şu:
Sevgililerin ilişkisi "gerilme devri"nide arkada bırakmış "yıkılış"agelmiş dayanmıştır.
Kavgalar bile son bulmuştur. Ki bu çok önemlidir. Çünkü kavga varsa, bana göre hálá bir umut vardır.
O da bir iletişimdir neticede. O bile yoksa artık, geçmiş olsun!
Uzatmayayım, işte o son noktaya gelinmiştir.
Fakat iki tarafın son noktaya aynı anda gelmesi pek ender rastlanan bir durumdur. Bir taraf mutlaka biraz geridedir. Ateş tam olarak sönmemiştir bir tarafta.
Umut tükenmemiştir.
Karşıdaki bir adım atsa, bırakın adımı parmağını oynatsa, o kaldığı yerden devam edecek, hatta belki en başa dönecektir.
Ama hiç tınmaz karşıdaki.
Kapı duvardır artık.
Fakat her şeye rağmen o da açık açık "Bitti" diyemez.
Eski günlerin hatırına belki...
İncitmek istemediği için...
Belki yüzü tutmadığından...
Bir türlü kestirip atamaz.
Karşı taraf anlasın diye bekler.
Ama nafile!
Anlamaz öteki. Aslında anlar da "anlamaz".
Tuhaf bir süreç başlar.
Sahte...
Yavan...
Ruhsuz...
"Resmi temas"lı...
Düne kadar "canı", "aşkı", "bitanesi" olan, içini açtığı, sarılıp uyuduğu, açık saçık şakalar yaptığı adama/kadına telefon etmeye bile çekiniyordur artık o bittiğini bir türlü anlamak istemeyen taraf. Azar işiteceğinden değil elbet. "Sevgili"sinin sesine çarpıp kırılmaktan korkuyordur. Evet sesin de bir "geçirimli"si vardır, bir de "kurşun işlemeyen"i.
İşte ben böyle bir sahneye şahit oldum. Elin telefona bir gidip bir geldiği...
Sonunda da bir cesaret tuşlara basıldığı...
Ve gerçekten tam bir resmi temas ayarında konuşmanın yapıldığı...
Şöyle söyleyeyim... İki başbakanın, bir meseleden dolayı telefonlaşması icap etti diyelim, biri ayak parmağındaki nasırdan, öteki de midesinin ekşidiğinden bahseder mi o arada?
Bunlar da bahsetmediler.
Önce havaların serinlediğinden, sonra hazırlanmakta olan Anayasa’dan, sonra da Endonezya’daki depremden söz edip bitirdiler konuşmayı.
Bunları da konuşur elbet iki sevgili ama siz anladınız ne demek istediğimi. Biri, ötekini yok sayıyor, kendini de yok saydırmak istiyordu. Lafı asla ikisine getirmiyordu.
Kendini kapıp koyuvermenin zorluğuna gelince.
Aslında o anda içinizden "Ne Anayasa’sı ulan!" diye bağırarak ağlamak, bildiğiniz bütün küfürleri sıralamak gelirken; kendinize yabancılaşmış sesinizle, o sırada hiç de umurunuzda olmayan şeylerden söz etmeye devam etmek kolay mıdır?
Gördüm ben... Çok zordu.
MIŞ-MUŞ
Nüfusu artırmak için türlü yollar denenen Rusya’da ulusal bayram günü "Vatan İçin Aşk Günü" ilan edilmiş.Gerçi kadınlar epeydir gayret gösteriyorlar Allah için! Fakat Türkiye’nin nüfusunu artırma gayreti...
Köy imamı, evli kadını kaçırmış.Fakat size peşinen söylenmişti: İmamın dediğini yap, yaptığını yapma!
Erkek şempanzeler, dişiyi yiyecekle fethediyormuş.Bizim dişiler devamlı diyette olduğundan fetih işi "takacak"la yapılıyor.