DTP Milletvekili Aysel Tuğluk’tan bir açıklama aldım. Sizlere de sunuyorum:
"Vicdan ve akıl sahibi herkes gibi, bu çılgınca girişimleri kim olursa olsun elbette kınarım. Sivillere dönük her türlü eylemi, amacı ve boyutu ne olursa olsun, terörizm olarak değerlendiriyorum. 600 kg. patlayıcının uluorta yerde patlatma niyeti ya da girişiminin hiçbir gerekçesi olamaz, olmamalı.
Bir kez daha belirtiyorum; bu girişim bir terör eylemi ya da girişimidir. Sizin gibi ben de kınıyorum.
Ancak bir rahatsızlığımı da belirtmeme izin verin lütfen. ’PKK bir terörist midir’ ya da ’Kardeşlerimize terörist diyemeyiz’ polemiğinden hareketle bu soruları özellikle bizlere yöneltmeniz üzücü olduğu kadar rencide edicidir de. 600 kg patlayıcının bir izahı olabilir mi ki?
Söz konusu ’terörist midir, değil midir’ polemiği paradoksaldır. Toplumsal sorunlarımızın ve bu sorunlardan kaynaklı olguların sosyolojik-bilimsel bir analize tabi tutulması gerektiğine inanıyorum. Sorular da yanıtları da fazlasıyla politize edilerek sunuluyor. Rasyonel olduğu kadar, sosyal bilimin olanaklarından da yararlanarak bir sonuca varmak en doğrusu gibime geliyor. Politikanın ya da politikacının gözü dönmüş hırsından sıyrılabilirsek, daha akılcı davranabiliriz.
Hepimizin barışa ihtiyacı var. Zamana da?"
Laikliği savunmak darbecilik değildir!
ORHAN Pamuk, BBC’ye verdiği demeçte "Ilımlı siyasi İslamcılar, demokrasiye laiklerden daha saygılı" dedi. Pamuk, "Türkiye’de laik kesimin kendisini ordunun gücüne dayadığını" da söyledi.
Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Pamuk’un bu sözleri dün yayımlanan dinci gazetelerde yine başköşedeydi.
Bir süredir ısrarla sürdürülen bir propaganda giderek güçleniyor.
Bu da laikliği savunanların "darbecilikle" suçlanması!
Hükümetin ya da iktidar partisinin laiklik aleyhine yaptığı bir şeyi eleştiriyorsanız, kolayca damgalanabiliyorsunuz: Darbeci!
Laikliği savunan grupların içinde elbette askeri darbeleri de gerekli olduğunda başvurulacak bir araç gibi görenler olabilir ve varlar da.
Ama bunların sayısının İslami yaşam biçimini bütün ülkede geçerli hale getirmek isteyenlerin sayısından fazla olduğunu kim biliyor?
Laik sistem, bu ülkeyi öteki İslam ülkelerinden farklı bir gelişme çizgisine sokan önemli unsurların başında geliyor.
Benzeri durumdaki İslam ülkelerinde demokrasi gelişemezken, bu ülkede demokrasinin yerleşebilmesini sağlayan en önemli faktör de bu.
Kadınların toplumsal yaşama ve üretim sürecine katılmalarını ve bunun ekonomik gelişmeyi hızlandırmasını sağlayan da aynı şey.
Bu nedenle laikliği savunuyoruz. Laiklik olmadan bu ülkede demokrasinin yaşayamayacağını bildiğimiz için bunu yapıyoruz.
Bu nasıl bir prim sistemi?
MACARİSTAN maçını kazanan Milli Takım futbolcularına 150’şer bin dolarlık "maç pirimi" ödeneceğini gazetelerde okudum.
Dünya futbol klasmanında 65. sırada olan Macaristan’ı yenmenin ödülü buysa, 115. sırada bulunan Malta’ya 2 puan kaptırmanın cezasının ne olması gerektiğini de merak ettim.
Biliyorsunuz Futbol Federasyonu, Milli Takım’a çağrılı bulunduğu dönemde, maçlarda ya da antrenmanlarda sakatlanan futbolcularla ilgili herhangi bir işlem yapmıyor.
Oyuncunun sakatlığı süresince alacağı paraya da karışmıyor, oyuncunun tedavi masraflarıyla da ilgilenmiyor.
Futbolcular bol keseden prim alabiliyorlar ama kulüpler açıkça cezalandırılıyor.
Yine gazetelerdeki haberlere göre, milli maçlar için prim verme alışkanlığı da sadece bizim gibi geri kalmış ülkelerde geçerli.
O zaman bu maçların nasıl bir "milli dava" olarak sunulabildiğini de anlamak bir hayli güç.
Madem futbolcular iyi oynadıkları zaman bu işten iyi paralar kazanabiliyorlar, o zaman kötü oynadıklarında, eleştirildiklerinde neden bu kadar sinirleniyorlar?