ÜNİVERSİTEYİ birlikte okuduğum Belçikalı arkadaşım, ülkesinde İçişleri Bakanlığı’nda çalışıyor. Görevi sabahtan akşama Belçika’daki mezhepleri incelemek, bunlarla ilgili ayrıntılı rapor hazırlamak. Türkiye’deki bakanlıklarda böyle bir işi olan var mı merak ediyorum. Avrupa devletlerinin hiçbiri, dinle ilgili konuları başıboş bırakmıyor. Kiliselere mali açıdan sıkı denetim uygulanıyor.
Demokrasi nasıl ortaya çıktı? Ortaçağdan itibaren alırsanız, demokrasi dediğimiz rejim dini bağnazlıklarla mücadele edilerek oluştu. Dini otoriteye başkaldıranlar demokrasi etrafında birleşti. Bu nedenle demokrasi özünde laiktir. Herhangi bir dini kayıran demokrasi olamaz, demokrasi ile din yan yana durmaz, böyle olması bu rejimin ruhuna aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti de dini otoriteye karşı kurulmuş bir rejime sahip. Tanrı’yı bu dünyada temsil eden sultanlık rejimi yerine Cumhuriyet kurulmuş, Halifelik sona erdirilmiş.
* * *
Bugün "sivil Anayasa"yı tartışıyoruz. Bu tartışmada en büyük yeri dinle bağlantılı konuların işgal edeceği anlaşılıyor. Örneğin, tarikatlara özgürlük tanınması taslakta gündeme getiriliyor. Bazı meslektaşlarımız, tarikatların zaten serbest olduğunu, yasakçılığın işe yaramadığını düşünüyorlar.
Diyelim ki 80 yıl öncesine geri döndük ve tarikatlara yasal serbestlik tanındı. Bunları kim denetleyecek? Cemaatlerin serbest bırakılmasını savunanlar, denetim modelini de halkın önüne koymak zorundalar. Dediğim gibi Batı’da dini örgütlenmeler başıboş değil, kiliseler sıkı takip altında.
Karşı çıkanlara da dokundurmak gerek. Alternatif sosyal örgütlenme modeliniz var mı? Yoksa neden yok? 80 yıldır sırtını Silahlı Kuvvetler’e yaslayıp alternatif yapı örgütleyemeyenler biraz da bunu düşünsünler.
* * *
Devam eden demokrasi tartışmasında köktendinci İslam’a sınır getirmeyi isteyen her türlü girişimi ya da görüşü "askerci" diye nitelemek yanlış bir tutum. Demokrasinin özünde laik bir rejim olduğu, onu korumak gerektiği unutulmamalı. Demokrasiye sahip çıkılamadığı noktada ise dini otoriteye teslim olma tehlikesini ciddiye almak gerek. Avrupa demokrasisini koruyor. Bizden çok eski bir demokratik geçmişi olmasına rağmen bu konuda dikkatli davranıyor. Hatta kendi içinde bir azınlık dini olan İslam’ın ne kadar tolere edilebileceğini bugün bizden çok daha fazla ciddiyetle ele alıyor.
Ve biz, özgürlük tartışmasını türbanla sınırlayıp ilerlerken Türkiye pırıltısını kaybediyor. Hedef yok, vizyon yok. Türkiye’nin iddiası bölgesinde lider olmaksa bunu destekleyecek mekanizmalar nerede? Ekonominin sektörleri vizyoner değil. Hindistan bilişime yatırım yaptı, bölgeler oluşturdu. Bizde böyle şeyler yok. Sözgelimi dünyayı sarsan "inovasyon" kelimesi, türbanın yüz binde biri kadar bile gündemimize giremedi.
Bu arada duyduk ki sabah kuşağı magazin programlarında ilahiler söylenmeye başlanmış. Havaya ne kadar kolay uyuluyor. Sonuçta diyeceğim o ki, sivil Anayasamızı sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne mevlit okutmak zorunda kalmayacak şekilde yapmalıyız. Bunun için de "Demokrasi nedir, ne değildir"i iyi anlamak lazım.