Paylaş
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, göreve başladıktan hemen sonra, ilk yurtiçi gezisini Güneydoğu’ya yapması doğru bir jestti. Bu kadarla kalacağı sanılmıştı. Kimseler böylesine büyük bir kucaklama beklemiyordu.
Ben gitmedim, ancak gidenlerden dinledim. Asıl, TV görüntülerinden izledim.
Bu gezi gerçekten de büyük bir ilgi, büyük bir heyecan yaratmış.
Bu manzarayı, sadece Gül’e duyulan sevgi ile anlatamazsınız. Veya AK Parti teşkilatlarının, kamuoyuna “Bazıları itiraz etti, ancak bakın görün, halk Cumhurbaşkanı’nı ne kadar çok seviyor” mesajını vermek için “organize edilmiş bir gövde gösterisi” de diyemezsiniz.
Belki bu ilginin içinde her iki unsurun da payları vardır. Ancak asıl önemlisi Güneydoğu halkının haykırışıdır. Uzun yıllar kaderiyle baş başa bırakılan, gelenin vurduğu, gidenin dövdüğü bir halkın belki de isyanıdır.
Tüm yaşamları boyunca, genelde asker ve polisin dışında “yetkili” görmeyen, sorunlarıyla ilgilenecek “büyük adamlarla” pek karşılaşamayan bu halkın mesajı vardı:
“Bizi kurtarın. Bize daha rahat bir hayat verin. Bizleri de insan yerine koyun”.
AK Parti’nin bölgeye getirdiği hizmetin bu insanlara bir ümit ışığı verdiği apaçık anlaşılıyor.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Cumhurbaşkanı bütün bu çığlıkları duyduktan sonra, dosyayı kapatıp diğer geziye mi gidecek, o meydanların çığlığını unutacak mı?
İşte bunu yapmaması gerekiyor.
Gül’den beklenen, aldığı mesajı sadece Ankara’ya iletmekle kalmaması, aksine öncülük etmesi, tüm dikkatlerin Güneydoğu’ya dönmesine çalışmasıdır.
O, artık Cumhurbaşkanıdır.
Artık dikkatleri çekecek gücü ve olanakları vardır.
Meydanlarda gördüğü halkın, Kürtçüler tarafından sömürülmesine izin vermemelidir.
* * *
HİZMET GÖTÜRENİ SIRTINDA TAŞIYOR...
22 Temmuz seçimlerinin bir yanı var ki, yeterince ele alınıp, tartışılmadı.
AK Parti’nin Güneydoğu’dan aldığı büyük oy...
DTP’ye gitmesi gerekirken veya beklenirken, AKP’ye akan bu oylar, toplumun Güneydoğu’ya bakışını değiştiriverdi. Şimdiye kadar bölgeyi, Kürtçülerin arka bahçesi gibi görenler şaşırdı.
Şaşıranların başında DTP geliyor.
Ne olmuştu da, onlara gitmesi gereken oylar, AKP’nin cebinden çıkmıştı?
Seçim öncesinde bölgeye giden hizmetin rakamlarına bakınca, sorunun yanıtı çıkıyor. Binlerce köye elektrik, su veya başka hizmet ve trilyonlara varan yatırım.
Güneydoğu seçmeninin kalbi, belki hala DTP için atıyor. Belki de AKP’ye oyunu “Bir de bunu deneyelim” diye ödünç vermiştir ve beklediğini elde edemediği takdirde geri alacaktır.
Ne olursa olsun, gelen hizmet, bir ümit kapısının açıldığını gösteriyor. Halkın AKP’yi, benimsemese dahi, potansiyeli yüksek bir gelir kapısı gibi gördüğünün işaretini veriyor.
Belki şaşıracaksınız, ancak 22 Temmuz seçim sonuçları, başta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu konuda çalışan birimleri ve üst düzey komutanları tarafından müthiş dikkate alındı.
“Yıllardır söylediğimiz bir gerçeğin, ilk defa somut şekilde ortaya çıktığını görmenin mutluluğunu yaşıyoruz” diyen bir komutan, şöyle devam etti:
“... Bizler de çok ümitlendik. Demek ki olabiliyormuş. Demek ki, hizmet götürüldüğü zaman, bölge halkı gerçek tutumunu ortaya koyuyormuş. Herkesin PKK’lı veya PKK destekçisi olmadığı böylece anlaşıldı”.
Asker yıllardır söylerdi.
Güneydoğu’daki gidişi değiştirmenin, iki bacaklı bir politikanın sıkı şekilde uygulanmasıyla olabileceğini belirtirdi.
Biri güvenlik, diğeri sosyal-kültürel-ekonomik boyutu.
Anlaşılan, AKP bu uygulamayı en ciddi şekilde yapan iktidar olmuş.
Sonucunu da almış.
Şimdiye kadar, tüm Güneydoğu halkını potansiyel bir terörist, bölücü veya PKK’cı gibi gördük de ne oldu?
Bir adım ileri gidemedik...
İnsanları yanımıza çekemedik. Aksine Kürt milliyetçiliği yapanların saflarına ittik.
Ne hizmet verdik, ne de kollarımızı açtık.
Belki bundan sonra başlayabilir.
Belki bundan sonra bu insanlarımıza insan muamelesi yaparız. Bu şekilde onları kazanabiliriz.
* * *
BAŞARININ YERİNİ HİÇBİR ŞEY ALAMAZ
Bu söz kadar, hayatın gerçeğini gösteren başka hiçbir anlatım yoktur.
Kazanırsınız, sizden iyisi sizden büyüğü yoktur.
Başarının yerini hiçbir şey alamaz.
Yenildiğiniz veya başarısız olduğunuz zaman ise, sizden kötüsü, beceriksizi yoktur. Herkes akıl verir, herkes eleştiri oklarını size yönlendirir.
Üstelik o başarı ve başarısızlığın nasıl geldiği de önemli değildir.
Belki sizin dışınızda, çok az karşılaşabileceğiniz bir şanssızlık sonucunda hedefinize varamamış, “başarısız” damgası yemişsinizdir. Belki de, beklemediğiniz bir anda, tamamen şans eseri kazanmışsınızdır.
Hiç önemli değildir. Kazanan “galip”, kazanmayan“mağlup” ilan edilir.
İşte Fatih Terim’in durumu.
Bir gün önce yerden yere vuruyorduk.
“70 milyon teknik direktör” hep bir ağızdan kadro kuruyor, daha dün muhabirliğe başlamış gazeteciler ders veriyordu. Terim’i cadı kazanına attık. Kellesini isteyenler hemen sokaklara döküldü.
Dün ne oldu?
Aynı Fatih Terim’i omuzlara aldık.
İki gün önce onu asmaya çalışanlar, bugün alkışlıyorlar.
Hayat işte böyle... Daha doğrusu, hayatın gerçeği bu... Beni tek şaşırtan, Terim’in bunca deneyiminden sonra hala sinirlenmesi... Ne gerek vardı o basın toplantısına? Bıraksaydı, bugün o gülecekti. Cadı kazanını hazırlayanlar da mosmor olacaklardı.
Ancak, aman dikkat: İş bitmedi.
Yarın aynı durumlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Fatih Hoca’ya tavsiyem: Kaptan, bırak sinirlenmeyi. Yaptığın işin keyfini çıkart...
Paylaş