GAZETECİLİK mesleğinde sık yapılan tartışmalardan biri de "halkla temas" temalıdır.
"Gazeteci halktan kopuk yaşamaz. Ben arada sırada işe gelirken vapur/otobüs kullanırım ve böylece halkla temas ederim" şeklinde özetlenebilecek tavrı benimseyenler, otobüse ve vapura binmeyenlerin halkı çözemeyeceğine işaret eder.
İşin ulaşım aracı boyutunu hesaba katmazsak (Vapurluk işim yok, otobüse bineceğime de yürüyebildiğim kadar yürürüm) halka temas etmeyi en iyi becerenlerdenim.
Hatta benim için "medyayla teması zayıf" bile denebilir.
* * *
Ancak halka yakın durunca halkın (biz oluyoruz arkadaşım, sağına soluna bakma!) yaptıklarına mana vermek güçleşebiliyor.
Örneğin son 2 ayda 2 kez rastladığım enteresan bir eğlence trendinden bahsedeyim size.
İstiklal Caddesi’nde Aksanat’ın karşı köşesinde geceyarısına doğru bir kemençeci duruyor.
"Gece yarısı horoncuları" olarak anmak istediğim insanlar, caddenin ortasında haba huba horon tepmeye başlıyorlar.
"Horonum geldi, tepmeden gitmez!" tavrındaki kitle etrafa da kameralı Japon turistleri topluyor.
Horona katılma ihtimalim belirene kadar seyredip sonra sakin bir şekilde evime döndüm.
* * *
Ertesi sabah Karaköy’de Çin ıvır zıvırı satan tezgáhlara bakmaya gittim.
Biraz dolaşıp çeşitli tuhaf objeler aldıktan sonra Karaköy Altgeçiti’ne yöneldim.
Hafta içi yoğun trafiğe sahip olan altgeçitte pazar günleri çoğunlukla "sahte silah" satan dükkanlar açık oluyor.
Kurusıkı silahlar 25 YTL’ye satılıyor.
"Brovnik (Browning) geldi!" diye bağırıyor satıcı. O kadar kalabalık ki...
Türkiye’yle ilgili hiç bu kadar umutsuz olmamıştım.
Sahtesi gerçeğini çeker; o kadar silahla ne yapıyoruz biz canım milletim?
* * *
Yani soran olur diye söylüyorum "Halk n’apıyo?" diye:
N’apsın be abi, silahlanıp horon tepiyor!...
Gül’ün gezisi DTP’yi vurur
ABDULLAH Gül’ün Cumhurbaşkanı olarak ilk gezisini Güneydoğu’ya yapması, yerel seçimlerde DTP’nin silineceğini bence kesinleştirdi.
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı iken, bir saldırı sonrasında tatilini keserek Hakkari’ye gitmesinin bir efsane gibi anlatıldığına sıkça şahitlik ettim Güneydoğu’da.
Gül’ün "oraya" gitmesi, ufukta yavaş yavaş beliren yerel seçimlerde AKP’nin Güneydoğu’yu silip süpüreceğine de işaret bence.
DTP, Güneydoğulu seçmenin "kimlik kartı" üzerinden yürüttüğü basit siyasetle yıllardır bölgenin oylarını topladı.
Ancak yönetime geldiği yerlerde hizmet adına hiçbir şey üretemedi. DTP’liler bu hizmet götürememenin nedenini "Bölge cezalandırılıyor" diye açıklıyor.
Ancak bölgenin çaresizliği ve fakirliği DTP’nin açıklamalarını etkisizleştiriyor.
AKP’nin iktidarı sırasında görülen hastane inşaatı, yol inşaatı gibi hareketlilikler; seçim öncesinde AKP’nin Kuzey Irak Operasyonu’nu soğutması sempatiyi artırmıştı.
Bölge halkının esas istediği ise "görülmek", mümkünse "yerinde görülmek..."
Abdullah Gül, oturduğu koltuk yüzünden artık bir AKP’li değil. En azından kağıt üzerinde!
Fakat takdirle karşıladığım bu gezisi, hem orada bu ilgiye muhtaç insanlara moral verdi hem de DTP’yi iyice köşeye sıkıştırdı.
Diyarbakır Belediye Başkanı’nın çıkışlarında da bence Diyarbakır’ı bile kaybetme ihtimalinin belirmesi etkili.
Yanılıp yanılmadığımı zaten yerel seçimlerde görürüz.