SEÇİM öncesi "Musa’nın Çocukları: Tayyip ile Emine" adlı bir kitap satış rekorları kırdı.
Bu rekorda milletimizin "alengirli mevzular"a duyduğu marazi merakın yanı sıra Başbakan Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında kitabı konu ederek yaptığı muazzam reklamın da payı büyüktü.
Kitabın yazarı Ergün Poyraz, "Tayyip ile Emine" masalı tutup para kazanmaya başlayınca...
Bu kez diğer önde gelen AKP’lilere sardırdı.
Ancak Ergün Poyraz arkadaşımızın mizacı fazla "yaratıcı" olmadığından...
Her bir AKP’li için ayrı bir peygamber adı bulmak yerine, yine "Musa’nın Çocuğu" esprisinden devam etti:
Bu kitaplar seçim öncesi bir hışımla derlenip toparlanıp piyasaya sürüldü.
Çok görmeyelim: Ne de olsa kapitalizm hükmünü icra ediyordu: Talep vardı ve doğal olarak arz da olacaktı.
Peki bu "çok ama çok satan" kitaplarda ne vardı?
Ne olacak? Sallama metoduyla ortaya atılmış bir sürü saçma tezvirat ve "Abi bunların alayı aslında Yahudi" şeklinde elektrik yaratan Yalçın Küçük saptamaları ya da saçmalıkları.
Tutarlılık mı? Hak getireydi... Yahudi düşmanlığı mı? Bolcaydı...
Düşünün: Kitapta Tayyip Erdoğan hem "azılı mı azılı bir şeriatçı" olarak tanımlanıyor, hem de "aslında Yahudi asıllı" olduğuna dair gizli bilgiler veriliyordu.
* * *
Seçim bitip AKP, hálá şokunu üzerimizden tam olarak atamadığımız bir oy oranı yakalayınca...
Birden bizim Ergün Poyraz gözaltına alınmasın mı?
Daha "Ne oluyor?" demeye kalmadan...
Çıkarıldığı ilk mahkemede tutuklanmasın mı?
İçimden, "Ulan ilk icraat bu mu? Mağduriyetten beslenenler başımıza yeni mağdurlar mı çıkaracak" diye geçirdim.
Serde "herkesin hakkını gözeten hakkaniyetli adam" olma çabası da var ya...
Bu yüzden "Ergün’ün saçmalama hakkı"nı savunmak da yine bana düşüyordu.
Tabii arada gelen "Ey demokrat geçinen yazar! Bak bir yazar sırf yazdıkları için mahpusa düştü. Daha ne duruyorsun" tarzı mesajlar da beni etkiliyordu.
Yani tam da "Ergün’ün saçmalama hakkı" diye bir yazı patlatacaktım ki...
İşin aslıyla ilgili ayrıntılı bilgiler gelmeye başlamasın mı?
Meğer bizim Ergün Poyraz’ın tutuklanması ile yazdığı "Musa’nın Çocukları" başlıklı seri kitapların hiçbir bağlantısı yokmuş.
Meğer iddiaya göre bizim Ergün Poyraz, bir yandan "Musa’nın Çocukları" kitaplarını yazarken, bir yandan da türlü yaramazlıklar yapıyormuş.
Meğer bu vatansever yazarın, Ümraniye’deki el bombalarıyla yakalanan diğer vatansever yurttaşlarımızla bir ilintisi varmış.
Meğer "yasadışı terör örgütüne üye olmak" ve "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri ele geçirmek" gibi suçlamalara maruz kalmış.
Yani... Arkadaşımızı "Bunların alayı Yahudi" dediği için değil...
Başka tür icraatından dolayı alıp götürmüşler.
Bu durumda "Ergün’ün saçmalama hakkı" diye bir durum söz konusu olamıyor.
* * *
Ergün’ün el bombalarıyla bir ilgisi var mı? Bilmiyorum.
Ergün yasadışı örgüt üyesi mi? Bunu da bilmiyorum.
Devletin güvenliğine ait belgeleri aşırdı mı? Vallahi bu konudan da haberim yok.
O halde: Bekleyelim, adamımız yargılansın, "Yüce Türk Adaleti" bir şey desin.
Ancak ondan sonra ben de bir şey diyeceğim.
Erkan Mumcu neden susmal
BİR: Gerekçesi ne olursa olsun partisini seçime sokamamış bir siyasi parti lideri, ikide bir kafayı çıkarıp "kafa ütülemek" yerine derin mi derin bir mahcubiyet içine girerek susmasını bilir.
İKİ: Bir siyasi parti lideri, seçimde az oy alırsa en fazla "başarısız" sıfatını hak eder. Ama bir siyasi parti lideri partisini seçime sokamamışsa, en hafifinden "skandallar prensi" haline gelir. Skandala yol açanların yapması gereken şey ise "bıdı bıdı" yapmak değil, her şeyi terk ederek gidip bir kıyı kasabasına yerleşmektir.
ÜÇ: Bir siyasi parti lideri, ülke seçime giderken eşini alıp Prag’a tatile gitmek durumunda kaldıysa, bir daha asla ve kata gazetelerin birinci sayfalarına tırmanamamalıdır.
DÖRT: Bir siyasi parti lideri, bir başka siyasi partiyle birleşme çalışmaları yaparken bir "arıza" ya da "yamukluk" ile karşılaşırsa durumu anında kamuoyuyla paylaşır ve birleşme çalışmasına son verir. İş işten geçtikten sonra meydan okumanın, "Çık tartışalım" diye efelenmelerin hiçbir anlamı yoktur.
BEŞ: Partisini seçime sokamamış bir siyasi parti lideri, eğer ille de konuşacaksa, "Ben bu işi başaramadım abiler, elime yüzüme bulaştırdım" der. Bunu demek yerine ortalığı velveleye vermek ise en azından ayıp kaçar.
ALTI: Partisini seçime sokamamış bir siyasi parti lideri, hiçbir şey olmamış gibi, siyasi analizler yapmaya devam edemez. "Yüzde 20" alan eder, "yüzde 5" alan eder, hatta "binde 2" alan bile eder ama partisini seçime sokmayı başaramayan edemez.