GEÇEN yazıda Türkiye’yi fevkalade rahatsız eden, bırakın çözülmesini yönetilmesi bile giderek zorlaşan bu meseleyi tanımlamaya çalışmıştık. Bugün öncelikle bu sorunun ve çözüm modelinin kurulması sırasında göz önünde tutulması gereken dinamiklerden bahsedeceğim.
1. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, farklı milletlerden meydana gelen Osmanlı Devleti’nin, etnik milletçilik yüzünden parçalandığını görmüştür. Bu sebeple, yeni kurdukları devletin yıkılmaması için, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütün olmasını ve öyle kalmasını istemiştir. Bu düsturun bilinen adı "ulus devlet" kurmaktır.
2. "Tek millet, tek devlet" ülküsünü tüm yurttaşlara benimsetmek için "Ne mutlu Türküm diyene" sloganı bulunmuştur. Okullarda her sabah öğrenciler "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye ant içmiştir. Bu zikirden amaç, yurttaşların etnik kökenlerini düşünmeden, "Türk" olmayı övünülecek bir üst kimlik olarak kabul etmelerini sağlamak ve böylece milli birliği ve vatanın bütünlüğünü pekiştirmektir.
3. Osmanlı Türkçesinde "millet" daha ziyade aynı dine mensup olan insan topluluğu anlamına gelir. Bugünkü millet veya ulus kelimesinin karşılığı Osmanlıca’da "kavim"dir. Bu sebeple, İslam’ı referans alan siyasiler "Ne mutlu Türküm diyene" yerine "Elhamdülillah Müslüman’ım" dense, milli birlik daha kolay tesis edilirdi tezini ortaya atmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki; "Elhamdülillah Müslüman’ım" bırakın Osmanlı’daki Müslümanlar arasında birlik kurmayı, aynı ulustan gelen Araplar arasında bile birlik kurulmasına yetmemiştir. Bugün Filistin’de Hamas’la El Fetih çarpışmaktadır.
4. Cumhuriyet idaresi başlangıçta, tüm alt kimlik, etnik, hatta yöresel köken geliştirme etkinliklerine karşı çıkmıştır. Sırf bu sebeple bir aralık, halk dansları (folklor) şenlikleri tertiplemek bile bölücülüğe yol açar diye yasaklanmıştır.
5. Türkiye’de barış içinde yaşamın resmi kuralı "Kürtlük, serbest; Kürtçülük yasak" şeklinde özetlenebilir.
6. Kürt davasının savunucuları, Cumhuriyet idaresinin Kürtlerin ulusal kimliklerini yok etmeye çalışarak onlara haksızlık ettiğini ve bu yüzden de Kürtlerin devlete başkaldırdığını ileri sürmektedir. "Ne mutlu Türküm diyene" ilkesini benimsemiş faklı kökenlerden gelen "Türkler" ise samimi olarak, Kürtlere nasıl haksızlık edildiğini anlamamaktadır. Esas Kürtler isyan ederek, Türkiye’ye haksızlık etmektedir demektedir. Burası, çok önemlidir.
7. Bugün, cevabı bilinmeyen kritik soru, PKK’nın, Kürtleri ne kadar temsil ettiğidir. PKK’nın, Kürtler arasında saldığı korku devam ettikçe, bunu demokratik yöntemlerle anlamak mümkün değildir.
8. Kuşku yok ki, her siyasi ihtilafta, günün sonunda kaderi belirleyen husus "askeridir". ABD Vietnam’da; Rusya, Afganistan’da askeri olarak yenilmiştir. Irak’ta Amerika’ya karşı sürdürülen askeri direnişin sonucu, Irak’ın geleceğini belirleyecektir. (Devam edecek.)
Son Söz: Mücadelenin maliyeti, zaferin muhtemel kárından çok olamaz.