ÖNCEKİ yıllarda "Genelkurmay" yahut "Türk Silahlı Kuvvetleri"ni rüyasında görünce bile ayağa kalkıp "hazır ol!"a geçenlerin son zamanlarda askere yönelttikleri eleştirileri görünce onlarla aynı çerçevede görünmemek için sesimizi çıkarmıyorduk ama...
Aşağıda değineceğimiz konuyu deşmezsek görevimizi yapmamış oluruz diye düşünüyoruz.
PKK’ya karşı sürdürülen mücadelenin biliyorsunuz mazisi 1984 yılına kadar gider.
Bu sütunu o yıllardan beri izleyenler anımsarlar ki, son olarak Pülümür’de yaşanan "karakol baskını" türünden olaylar sürüp gidince o zaman da yetkilileri uyaran pek çok yazı yazdık. Elbet "sorumlu şudur" demek iddiasında değildik. Ama bir baskında 8-10 asker şehit düşer, ikincisinde 5, üçüncüsünde 15 asker kaybedersek, orada en azından dikkat edilmesi gereken bir husus yahut bir zafiyet söz konusu olmalıdır diyorduk.
Mutat üzere yazdıklarımız nedeniyle bir tepki almadık.
Derken, yukarıda sözünü ettiğimiz türden baskınlarda yeni şehitler verince "Peki ama bu tür olaylarda örneğin ilgili birliğin başındakilerin sorumluluğu araştırılmıyor mu?" türü sorular yönelttik, hatta yetkilileri göreve çağırdık.
Tabii yine ne ses çıktı, ne sonuç aldık.
Ve... En kötü olay 24 Mayıs 1993 tarihinde meydana geldi. PKK, Elazığ-Bingöl karayolunda ilerleyen ve içinde acemi eğitim sonrasi birliklerine götürülmekte olan askerlerin bulunduğu iki aracı durdurarak 33 askeri hunharca kurşuna dizip öldürdü.
İyi anımsarız:
"Bu vatan evlatlarının akıbetinin bir sorumlusu yok mu? O acemi erlerin korunması için gerekli önlemler alınmış mıydı? Alınmadıysa bunun hesabını kim verecek?" anlamında bir yazı yazdığımız için rahatsızlık yaratmışız.
Nitekim o tarihte -yanılmıyorsak- Genelkurmay’da, basınla ilişkilere bakan Kurmay Albay Doğu Silahçıoğlu bizi aradı. "Sorumlular hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığını soruyorsunuz. Ben size haklarında soruşturma başlatılanların isimlerini veriyorum" dedi ve yanlış anımsamıyorsak bir albay, iki yarbay, birkaç da binbaşı ve yüzbaşının isimlerini yazdırarak "Gördüğünüz gibi olaya el konuldu ve işlemler başlatıldı" dedi.
Teşekkür ettik. Ama açılan soruşturmanın nereye vardığını uzaktan izledik.
Birkaç yıl "bu konuya hangi mahkeme bakacak?" sorusuna yanıt arandı. Kısaca dosya bir mahkemeden ötekine havale edildi.
Tam ucunu yakalayacağımız sırada yine izini kaybettik.
Ve... Sonucun ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedik.
Hatta yanılmıyorsak noktayı "zamanaşımı" koydu.
Şimdi dönüp dolaşıp yıllar sonra aynı noktaya geliyor, aynı basit soruyu sormadan edemiyoruz:
Pülümür’deki karakol baskınında ihmali olan var mı? Varsa hesabı sorulacak mı? Sorulan hesabın sonucu kamuoyuna açıklanacak mı?