SİYASETTE yaşanan, bir türlü bitmeyen çatışmalar ekonomiye ilişkin umutları da karartıyor. Siyasetteki tıkanma devam ederse, küresel likiditedeki risk iştahı ne kadar lehimize olursa olsun, bırakın ekonomideki büyümeyi, istikrarı bile koruyamayacağız.
TBMM’de yaşananlar, AKP’nin hırs ve kızgınlık kokan uzlaşmaz tavrı, buna karşılık karşı tarafın taviz vermez tutumunun devam etmesi, insana ister istemez bunları düşündürtüyor.
Taraflar bir pozisyon belirlediler bu pozisyonlarından geri adım atmaya yanaşmıyorlar, o nedenle de uzlaşma umudu görünmüyor. Halbuki çağ uzlaşma çağı ve hem siyaset hem de ekonomik dengeleri yönetmenin anahtarı uzlaşma...
Geçen hafta sonunda gerçekleştirilen TOBB Genel Kurulu’nda Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, gelinen noktayı "son birkaç ayda olup bitenlerin Türkiye’nin ufkunu karartmaya başladığı" biçiminde özetledi.
Yaşananların, çağdaş ekonomik ve toplumsal yapının gerisinde kalan milletin beklentilerini karşılamayan siyasi ve idari yapıdan kaynaklandığını, bu yapılarda köklü reformlar yapılması gerektiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Şimdi diyalog üretecek, uzlaşma üretecek, sorunlarımıza çözüm üretecek yeni bir siyaset anlayışını oluşturma zamanıdır. Diyalog ve uzlaşma ancak bunlara zemin sağlayan bir sistemde mümkündür. Siyasi ve idari sistemde reform yapmadan ekonomik reformlara devam etmemiz mümkün değildir."
Örneğin hukuk sisteminin mevcut altyapıdaki gelişmeleri artık taşıyamadığını herkes kabul ediyor. Herkes bu sistemin değişmesi, çağdaş, gelişen yapıya uygun hale getirilmesini, adil ve hızlı çalışmasının sağlanmasını istiyor. Ama buna cesaret eden de olamıyor.
AKP yönetiminin ülkede köklü bir hukuk reformu yapmaya kalkıştığını bir düşünsenize...
Hani Başbakan "toplumsal mutabakat tamam da kurumsal mutabakat sağlanamadı" diyor ya... Başbakan o kurumsal mutabakatı sağlaması gereken kendisi değilmiş, sanki kendi dışında birilerinin bunu sağlaması gerekiyormuş gibi konuşuyor.
Bunun üzerine hukuk sistemini radikal biçimde değiştirmeye kalkıştığını düşünsenize... Bizce böyle bir şey mümkün değil.
Çünkü güven yok, AKP yönetimi tek başına yeniden iktidar olsa yine bu güveni sağlayıp da köklü idari reformlara girme şansı, bizce yine çok zayıf olacak.
MERKEZ PARTİLERİN OYU
"İyi de AKP dışındaki partiler, değişiklik yapacak kadar fazla oy alamıyor" diyebilirsiniz. Haklısınız da... İşte bu nedenle siyasi sistemde de reform gerekiyor. Hisarcıklıoğlu, açıkca bunun adını koymamış ama bizce mutlaka dar bölge sistemine geçilip, merkezdeki partilerin de zorunlu olarak halkın içine girip çalışmaları, yani değişiklik yapacak kadar fazla oy alacak bir çalışma sistemi içine artık girmeleri gerekiyor.
Bizce bununla birlikte adına Türkiye milletvekilliği ya da senato deyip, yan bir yapının oluşturulması, bölgeden gelenlerin bakan olmasının önüne geçilerek "devletten nemalanan siyaset" sisteminin kurutulması da şart.
Projesi olan bunu anlatıp oy almalı, lider vekilliği yerine halkın vekilliğine geçilmeli, siyasi sistem mutlaka bu revizyona tabi tutulmalı.
Bununla birlikte küreselleşmenin gereği olan bağımsız kurumların, atama yöntemleri rasyonel hale getirilip, kurumsallaşmaları hızlanmalı, siyasetten iyice uzaklaştırılmalı.
Bununla birlikte tabii ki, artık korkulara kapılmadan, baraj mutlaka indirilmeli.
Hisarcıklıoğlu, "Türk halkı cumhuriyetin kazanımlarından vazgeçmeden kendi değerlerine saygılı ve dünya standartlarında bir demokrasi istiyor. Türk halkı kapılarını dünyaya kapamak istemiyor. Dünya ekonomisinden daha fazla pay almak istiyor. Türk halkı kamu yönetiminde şeffaflık ve sorumluluk istiyor, sisteme inancını zayıflatan adaletsizlikleri ve yolsuzlukları, artık daha fazla görmek istemiyor" demekte haklı değil mi?
O zaman uygulamada hep "dayatmacı" olan, aslında demokrasiyi katleden tek parti iktidarları yerine koalisyon hükümetleri de bu ilerlemeyi rahatlıkla sağlayacaktır. Aklın yolu bir ama...