Marş marş Irak’a girelim!

EMRİNİZ olur ama kolay iş değildir. Kuzey Irak’a girip ne yapacağız? Geçmişte kaç kez girdik. Orada hangi hedefleri ele geçireceğiz? Kimi, kimleri imha edeceğiz?

İletişim çağında yaşıyoruz. "PKK kamplarını imha edelim" derseniz, ordumuz daha kışlalardan araziye çıktığı anda karşı tarafın haberi olur ve kamplar boşaltılır. Haberi nasıl olur? İçimizdeki hainlerin cep telefonlarıyla hemen oraları aramasıyla!

Kerkük, Musul gibi belli yerleri işgal edelim derseniz, mümkün olmayan bir serüvene girmiş oluruz ve karşımıza hem ABD, hem de AB dikilir. Hele hele, oralara Türkiye sınırından ulaşmak kolay iş değildir. Silopi’den Kerkük, yaklaşık 450 kilometre. Hem de dolambaçlı bir yol.

O yollardan büyük kayba uğramadan ordu geçirmek kolay iş değil.

Hava bombardımanı ile yetinelim derseniz, kapılarında hükümetimizin esas duruşta beklediği ABD ve AB yine su koyverir, "sivil halk bombalandı" feryatları dünyayı kaplar!

* * *

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, 12 Nisan basın toplantısında Kuzey Irak’a girilmesinde yarar gördüğünü söylemişti. Ordu buna elbette hazırdır. Ancak ordumuzun yurtdışı harekátı için hükümet TBMM’ye başvurup karar almak zorundadır. Varsayalım bu karar alındı.

Türk ordusuna hükümet tarafından verilecek "siyasi hedef" ne olacaktır? Ordu nereye kadar yürüyecek, nereleri ele geçirecek, PKK ile ilişkili olan nereleri imha edecektir?

Hükümet ordumuza "Hele siz girin de, ötesine sonra bakarız" diyemez...

Çünkü hükümet hem ABD’den hem de AB’den çekinir ve korkar. Bilir ki PKK’yı koruyan Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi, onları koruyan da ABD’dir. Kaldı ki, Barzani ve Talabani, son günlerde Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarına destek mesajları vermektedir!

Biz PKK’yı önce sınırlarımızın içinde bitirmek zorundayız. Kuzey Irak seferi başımıza iş açar, belki bazılarının (!) işine gelir ama gözbebeği ordumuzu yıpratabilir.

Recep Tayyip Erdoğan o yüzden bu maceraya kendi başına girişemez. Nitekim önceki gün yaptığı konuşmada "Askerden talep gelirse hükümet olarak izin veririz" diyordu!

Böylece, Kuzey Irak macerasının faturasını askerlere keseceğini şimdiden açıklamış oldu!

Ne uyanıklık ama! "Onlar istedi efendim" diyecek!..

Genelkurmay’ın kendisine bağlı olduğunu söyleyen o değil mi? Niçin topu şimdi askerlere atıyor?..

Çünkü biliyor ki, Kuzey Irak’ta toprağa düşecek her şehidimizin hesabı derhal kendisinden sorulacak.

Burada benim kafamı kurcalayan bir tek soru var:

Hükümet seçim öncesinde "oy toplamak" için böyle bir maceraya yol verir mi?

Verirse kendini ateşe atar, sonuçsuz bir seferin hesabını veremez, yükünü ve sorumluluğunu kaldıramaz. "Kelle" dediği şehitlerin kanı çocuk oyuncağı değildir.

Ama "Ben ABD ve AB’den korkmam, istediğimi yaparım" diyorsa, buyursun yapsın. Hodri meydan! Hesabını sonra verir.

TARAFSIZ YARGI iSTiYORMUŞ!

Yine önceki gün söylediği şu sözlere bir bakın. Bir başbakan böyle konuşur mu?

"Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı kesinleşmiştir ve artık tartışılabilir. Tarih bu kararı alanları yargılayacaktır." Sonra yargıdan yakınıyor ve ekliyor: "Ben tarafsız bir yargı istiyorum."

Madem yargının tarafsızlığından, tarihin yargılamasından falan dem vuruyor, o halde kendisine soralım:

"Yakın geçmişte çeşitli mahkemelerde siz ve adamlarınız lehine karar veren bazı hakimleri partinizden milletvekili seçtirdiniz mi? Bazıları terfi ettirildi mi? Örneğin Yargıtay üyesi seçtirildi mi? (Hele sizin süngüsü artık düşen malum iş bitirici belediye başkanı bu işlerin ustasıydı, iyi bilir!) Siz ve ekibiniz hakkında çeşitli yöntemlerle verilen beraat kararları savcılıklar ve ilgili bakanlıklar tarafından bilerek temyiz edilmeyip kesinleşirken, yargının tarafsızlığı aklınıza mı, işinize mi gelmiyordu?"

Bu mekanizma şimdi ne yazık ki (!) tıkandı. O güzel günler geride kaldı.

Tarih eğer yargılarsa, yargıya böylesine müdahale edenleri ve bu oyuna alet olanları da günün birinde elbette yargılayacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları